Gezi Notları: Prag


Zaman, özellikle de iyi geçtiği zaman hızlı geçen bir kavramdır. Zaman ve mekan kavramlarını yitirmeme neden olan iş temposuna başlayalı bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen kendimi hala 2009 yılında nisan aylarında bir yerlerde gibi hissediyorum. İşe başından başlamak gerek, ondan dolayı da ilk durağa, Prag'a dönmeli!


Prag'a şehrin üst kesimlerinden giren her yolcu gibi gördüğüm manzara benim de çok ilgimi çekmişti. Şehrin ortasından geçen bir nehir, nehrin üstünü süsleyen köprüler ve hangi çağda olduğunuzu anlamanızı zorlaştıran eski binalar... Daha niceleri olan bir görüntü olsa da, bilinmez çocukluğumuzda dinlediğimiz Orta Çağ hikayelerinden midir, bu görüntü insanın içinde romantik bir noktayı dürter. Bütün manzarayı benim için bozan ise herkesin ayılıp bayıldığı Charles Bridge olmuştu! Siyah, pastel tonlardaki manzarayı lekeleyen bir isyankar.




Hemen merkezde bulunan bir otelde kalmanın dayanılmaz hafifliği ile kendimi yarım saat içinde şehri keşfederken buldum. Ufak tefek ve kıvrımlı sokaklar, eski binalar, çeşit çeşit tabelalar... Bir de nehir tabi ki. İnsanoğlu temel gereksinimlerinden biri olan suyun kenarında yaşamayı tercih etmiş çağlar boyunca. bunun etkisi midir bilinmez ama hala günümüzde deniz, nehir, göl kenarında yaşamak ayrı bir zevk veriyor.


Gerçek Prag biraz da gece ortaya çıkıyor. Sepya rengi ışıklandırılmış şehir, ilgi çekici saat kulesi, heykelleri ve binaları ile daha bir büyülü hale geliyor. Tabii ki Kale'yi de atlamamak gerek. Uyuyan Güzel'in, Sinderella'nın aslında bir dönemler bu mekanlarda dolaştığını inandırabilecek nitelikte bir kalesi bulunmaktadır. (Kitap önerisi: Mirror Mirror, Gregory Maguire) Gece Prag'ın çehresini değiştirdiği gibi içeriğini de değiştirmekte. Gece yaşantısı oldukça hareketli. Mojito'nun babası olan Küba Bar'ı Bodeguita del Medio'nun bir şubesi bulunmakta ki muhakkak uğranmalı. Mojito'ları, müzikleri, dansları ile görülmesi gereken yerlerden biri. Bunun dışında gidebileceğiniz bir çok başka mekan da olmakla beraber en eğlencelisi ve ilgi çekicisi Küba barıdır.



Sovyet geçmişi ve onun getirdiği kültürel birikim ile konserler, operalar, tiyatrolar gibi çok çeşitli ve yüksek kaliteli sanatsal faaliyete denk gelmek mümkün. Tabii önceden bunları kontrol edip gitmek kısa süreli bir ziyaret için faydalı olacaktır.


Kapitalizmin tam olarak derinlere kadar işlemediğini fark edeceksiniz kısa bir süre içinde. Bunun en net göstergesi restoranlarda sipariş vermenin ve verdiğiniz siparişe kavuşmanızın başlı başına bir uğraş olmasıdır. Garsonlar sipariş almak istemez, aldıkları sipariş de 45 dakikadan önce gelmez. Ne var ki kapitalizmin yerleştiğini gördüğünüz noktalar bu örnekten daha çoktur. Deli gibi bir turist akını olan şehirde almaya kalktığınız her souvenir yüksek bir fiyata karşılık gelir. Zaten bu dükkanlardan adım başı bulabilirsiniz. Ayrıca dünya markaları şehrin dört bir yanını sarmış durumdadır. Bu açıdan şehir büyük bir theme park'tan çok farklı görünmemekte. Bütün bunların ötesinde şehir açısından benim için en acıklı durum seks turizmi yönüdür. Sovyetlerin dağılmasından sonra ülkemizde de kendini hissettiren Slav ırkının güzelliğini doğrudan sermaye olarak kullanması durumu Prag'da da çok yaygın. Akşamları dolaşırken elinize bir strip club'ın ya da daha ötesi hizmetler sunan bir işletmenin kartını elinize tutuşturmaları olasıdır. Zaten ara sokaklardan geçerken bir çoğuna kendiniz de rastlıyorsunuz. Bu clublardan birinin içine girdiğiniz takdirde, şehrin öteki tarafındaki kalede uyuyan pamuk prensesin para kazanmak uğruna geceleri old town'a gelip bir strip club'ın içinde 80'ler müziği eşliğinde direk dansı yaptığını görebilirsiniz. Masalların da bittiği bir nokta vardır sonuçta...




Prag'da beni en çok büyüleyen an ise günbatımıdır. Gökyüzü pespembe bir hal almışken şehrin aldığı hal anlatılmaz bir güzelliktir. Prag'ın gerçek bir masal şehri olduğunu anlarsınız ve çirkin diye nitelendirdiğiniz için kendinizden utandığınız Charles Bridge'e ürkek bakışlar atarsınız. Artık o noktada şehir aşık olduğunuz bir bünye haline gelmiştir. Seversiniz, yine gelmek üzere söz verirsiniz. Bilinmez belki tekrar yolunuz düşer. Hem de belki bana olduğu gibi bir hafta sonra :)




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Gezi Notları: Bangladeş