Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

TBT: Hocus Pocus

Resim
Halloween neydi dostlar? Halloween 31 Ekim demekti, balkabağı demekti, Jason demekti. Bir de çocukluğunuzda denk gelip de izlediyseniz bir başyapıt olan Hocus Pocus demekti.Filme geçmeden azıcık halloween'e değinelim. Kökeni Keltlerin Samhain'a dayanan halloween, hasat mevsiminin son gecesi yani kış öncesi son gecedir. Keltlerin inancına göre aynı zamanda dünyamız ile ölüler dünyası arasındaki sınırların kalktığı gecedir. Hayaletler, cadılar, kara kediler de böylece dünyamıza sızmış oluyorlar. 1993 yılı yapımı film Disneyland çıkışlı bir çocuk filmi aslında. Hem sevimli hem de arada sizi hoplatabilir. Film 1600'lerde üç cadı kız kardeşin (Bette Midler, Sarah Jessica Parker ve Kathy Najimy) Salem'de cadılıktan asılmaları ardından günümüzde -1993- uyandırılmaları sonrası yaşanan olayları anlatıyor. Tipik bir çocuk filmi gibi yetişkinlerin çocukların dünyasını anlamadığı eleştirisi altında, dünyayı çocuklar kötülükten kurtarıyor. Filmin tabii ki en

Ne İzlemeli: Ex Machina

Resim
Alex Garland'la ilk tanışmam 1999 senesinde Kumsal kitabıyla oldu. Sonrasında filme de aktarılan kitap, o dönemde aldığı çok sayıda ödül ve tanınmışlıkla oldukça popülerdi. Sonrasında Garland, görünürlüğünü yitirdi. Tekinsiz bir pozuyla Alex Geçenlerde Netflix'te ne izlesem diye dolanırken rastladığım Ex Machina'nın hem yönetmenliğini hem senaristliğini Alex Garland'ın üstlendiğini gördüm. Başrollarde de Alicia Vikander olunca, izlemesem olmazdı. 2015 yılı yapımı olan film'de Vikander'e Black Mirror'da iki çift gözyaşına neden olan Domhnall Gleeson ve Oscar Isaac eşlik ediyor. Filmin konusuna kısaca değinirsek, Google benzeri bir arama motoru olan Blue Bird'in sahibi Nathan Bateman (Isaac), inzivada yaşadığı evinde çalışanlarından birini bir hafta misafir edecektir. Şanslı talihli Caleb Smith (Gleeson) olur. Caleb, ormanın derinliklerinde, sadece helikopterle ulaşılabilen eve gittiğinde gitme nedeninin bir deneyde yer almak olduğun

Dan Brown / Başlangıç

Resim
Popülaritesi arttıkça ters orantılı olarak kitap yazma sıklığı azalan bir diğer yazar da Dan Brown'dır. Da Vinci Şifresi ile hem dünya çapında ün kazandı, hem de Tom Hanks'in başrolünde oynadığı bir film yaparak paraya para demedi desek yanlış olmaz.  Eğer siz de benim gibi yakın bir Dan Brown takipçisiyseniz, siz de onun formülünü çözmüşsünüzdür. Kitabın başında bir olay yaşanır, Profesör Robert Langdon, hiç ummadığı bir kovalamaca içinde bulur kendini. Yanında illa ki akıllı, güzel ve genç bir kadın vardır. Birlikte bir bilmeceyi çözmeye uğraşırlar. Bu arada peşinde dini yobaz bir katil fink atmaktadır. Kitabın sonunda gizem çözülür, katil ölür ve katili azlettiren (illa ki!) iki yüzlü kişi hak ettiğini bulur. Bu formül hiç değişmiyor. En son 4 sene önce Dan Brown okumuş biri olarak, tabii ki atlamadım ve ilk gün aldım kitabı. Pek hevesle okumaya başladım. Ne var ki ikinci günü bulmadı hevesim, foss söndü gitti. Kitabı bitirmem 10 günü buldu. Bunun 5-6 günü kita

Çoğunlukla Zararsız III

Resim
Geçmişini Platon'a kadar götürebileceğimiz simülasyon teorisinin sıkça tartışılmasına yol açan kişi Oxford Üniversitesi Profesörü Nick Bostrom . 2003 yılında (post-Matrix) 3 önermede bulunur Bostrom:  1- "İnsanüstü aşamaya ulaşabilen medeniyetlerin olma olasılığı 0'a yakındır", ya da, ( "The fraction of human-level civilizations that reach a posthuman stage (that is, one capable of running high-fidelity ancestor simulations) is very close to zero" ) 2- "Atalarının simülasyonunu oluşturmakla ilgilenecek insanüstü medeniyetin olma olasılığı 0'a yakındır, ya da ( "The fraction of posthuman civilizations that are interested in running ancestor-simulations is very close to zero" ) 3- "Bizimkine benzer deneyime sahip insanların hepsinin simülasyonda yaşıyor olma ihtimali 1'e yakındır" ( "The fraction of all people with our kind of experiences that are living in a simulation is very close to one" ). Bostr

Büyülü Şeylerin Dünyasında

Resim
2003 yılında Best Animated Movie dalında Oscar kazanan Ruhların Kaçısı (Spirited Away), açık bir evren gibi (ekikkiki) büyüyen bir dünyayla tanışmama vesile oldu. Tabii ki Studio Ghibli'den bahsediyorum.  15 Haziran 1985'de Japonya'da kurulmuş SG. İşin başında tabii ki kalbimizdeki yeri ayrı olan Hayao Miyazaki var. Nausicaa of the Valley of the Wind filminin başarısının ardından stüdyo faaliyete geçmiş. Dünya çapında tanınırlık kazanması ise 2001 yılı yapımı Ruhların Kaçısı ile mümkün oldu. Ancak aradaki yıllarda öyle animeler var ki izlemediyseniz çok şey kaçırdınız. Ben burada izlediklerimden bir kaçını kısaca anlatacağım. Çıkış filmi diyebileceğimiz  Nausicaa of the Valley of the Wind , bir prensesin iki savaşan toplumu durdurma çabalarının anlatıldığı bir bilim kurgu.  Son yıllarda hediyelik eşya pazarını ele geçiren My Neigbour Totoro , 1988 yılı yapımı. yine Miyazaki imzalı. Hafif Ruhların Kaçışı'na göz kırpan film iki küçük kız kardeşin yeni

TBT: Bill and Ted's Excellent Adventure

Resim
Keanu Reeves deyince bende akan sular durur, sizi bilemem. O yüzden bu TBT'lerde önümüzdeki dönemde bol bol Keanu Reeves'in B sınıfı filmlerine rastlarsanız, şaşırmayın ;) Lakin bugünkü TBT tam bir klasik. Eğer hiç denk gelmediyseniz, izlemediyseniz de 90'larda nerdeydiniz diyorum? (95 ve + doğumluları saymıyorum tabii.) Devam filmi de çekilen Bill and Ted's Excellent Journey, 1989 yılı yapımı. Yönetmeni Stephen Herek . Kendisini duymamış olmanız mümkün, çünkü pek parlayan işleri olmamış. Canım ciğerim Keanu'cuğumun Ted'i canlandırdığı filmde, ekürüsü Bill'i Alex Winter oynuyor. O da Holivud'un tozlu sayfalarındaki kayıp isimlerden biri. Şimdi klasik deyip, filmin ana unsurlarını yerdikten (!) sonra geçelim filme. Filmin olağanüstü sahnelerinden biri :) Toy delikanlı Keanu a.k.a Ted ve kankası Bill pek parlak gençler değillerdir. Lisede bebe olan bu iki tipitip tarih sınavına gireceklerdir ama durum pek parlak değildir. Bu arada ikil

İş Yerinde Hayatta Kalma Kılavuzu - 9 Pratik Adım

Resim
Daha önce bir iki kere iş hayatı mevzusuna ucundan dokunduysam da bu sefer süper faydalı bir yazıyla konuya derinlemesine gireceğim. Geçen yıl yazdığım zombilere karşı savunma yazısını da okumanızda fayda var. Zira hemen hemen yakın konular ;) Okumak isteyenler için tıkınız .  Gelelim iş hayatına... 10 seneyi geçen bir iş hayatı tecrübem var. Birkaç farklı iş ve ortam görme imkanım da oldu. Oldum, bittim ben de diyemem. Ama naçizane kendimce kafamda oluşturduğum belli püf noktaları mevcut. Tabii bu anlatacaklarım ofis ortamı, hatta 8-5, 9-6 çalışanlar için. Mümessil olup bütün gün arabada dolanan adama benim anlatacakların çok da fayda getirmez.  Hadi ilk maddeye dalalım.(Yazar bu esnada Muse'tan Uprising dinleyerek ilham almaktadır...) 1. Öncelikle hayırlı olsun! İşin büyüğü küçüğü, iyisi kötüsü olmaz. Zaten işin güzeli de olmaz :) Siz bakmayın, hem sevdiğim şeyi yapıyorum, hem üstüne para veriyorlar, ahahaha diye gezen tiplere. Kaç yıllık tecrübeniz olursa olsun, bi

Ne Okumalı: Karanlık Sular

Resim
Gone Girl (Kayıp Kız) ile başlayan "Kız"lı polisiye roman ve filmlerin piyasayı coşturduğu günlerin ilk dönemlerinde denk geldim Trendeki Kız'a (The Girl on The Train). Bir solukta okudum desem yalan olmaz. Yazar Paula Hawkins'in kurgusu, Gillian Flynn'in Kayıp Kız'da kurguladığı gibi başarılıydı. Aynı mertebeye koyamasam da. Kitabı çok beğenmiş, daha sonra filmi izleme gafletinde bulunmuştum. Son dönemde bir film izlerken bu kadar bunaldığımız hatırlamıyorum. Sinemada izlememiş olsam, kapatırdım. Çok sıkıcı. Kitapta ana karakter Rachel ile empati kurmak zor olsa da, sempati besleyebiliyordunuz. Bu da yaşadığı her çöküntü de sizi daha çok okumaya, bir nevi ona yardımcı olma isteğine dönüşüyordu. Film ise... Diyecek sözüm yok. Yazın başında Hawkins'in yeni romanı Karanlık Sular'ı (Into The Water) görünce çok sevindim. Grangé'ın Kongo'ya Ağıt'ına henüz kavuşmamışken aranan boşluğu dolduracak türden bir roman olacak dedim kendi

Çoğunlukla Zararsız - II / Sicim Teorisi

Resim
İnsan küçükken herşey çok net ve kesindir. Gri bölgeler yoktur. Anne ve babamız (şanslıysak) vardır. Onlar herşeyi bilir. Biraz büyüdük mü öğretmenimiz ve öğretmenlerimiz olur. Diğer yetişkinlerle birlikte herşeyi bilen insanlarla çevrilidir etrafımız. Hayata güvence ile bakarız, sırtımızı yaslarız koltuğa. Onlar bilmemiz gereken herşeyi anlatır. Ne yemeli, ne giymeli, ne sevmeli, ne iyidir, Allah nedir, ölüm nedir, arkadaş nedir. Sadece nedir sorusuna cevap vermezler. Nasılı da anlatırlar. Yaşımız büyüdükçe, hormonlar çoşup ergenliğe eriştik mi o işin pek de öyle olmadığını fark etmeye başlarız. Sorular sordukça aldığımız cevaplardan tatmin olmadığımız takdirde hayatımıza şüphecilik girer. Dünya üzerinde olduğumuz süre uzadıkça, bırakın herşeyi bilmeyi, emin olduğumuz konu kalmaz. Yetişkinlik (şanslıysak, çünkü bir kısmımız ot olarak yaşantısını sürdürüyor) hayatı ve uzantılarını daha fazla sorguladığımız bir dönem oluyor. Tarih dediğimiz sürece baktığımızda da bunu görüyoruz.