Karakolda Ayna Var...
İngiliz dizilerini izlemekten zevk alıyorum ama hangisi olursa olsun tanımlayamadığım bir eksiklik seziyorum. Görüntü kalitesi Amerikan dizilerinden alışageldiğimiz tarzda olmadığından mı, İngilizlerin donuk ve resmi halinin dizilere fazla yansımasından mıdır nedir bilemiyorum. Ama "Houston, we have a problem!".
Gelelim son Brit dizilerden olan "Black Mirror"a... Charlie Brooker'ın senaryosunu yazdığı dizinin 3 bölüm (her bölümün kendi bağımsız konusu olacak), kısa bir dizi olması planlanıyormuş. Dizinin teması günümüz internetinin ve bilgisayarlaşan ortamın insan üstünde yarattığı etki/yıkım. Hafiften sci/fi olma iddiasında olan dizi kendini Alacakaranlık Kuşağı gibi bir türe yakın duruyormuş. Muş'un nedeni ilk bölümde bize bunu hissettirememiş olmasından ötürü.
İlk bölüm National Anthem adı ile pazar gecesi izleyici ile buluştu. Benim bugün itibariyle izleme olanağım olan dizinin ilk bölümünü özetleyelim. Başbakan'ın uykusundan uyandırılması ile başlıyor bölüm. Gecenin bir yarısı apar topar düzenlenen toplantıda, danışmanları Başbakan'a ellerine geçmiş bir görüntüyü izletmeye başlıyorlar. Görüntüde rehin tutulan bir kıza - kendisinin Royal Family'den Prenses Susannah olduğunu öğreniyoruz - zorla okutulan bir metni dinliyoruz. Metnin sonunda da serbest bırakılması için talep edilen tek bir isteği duyuyoruz: Başbakan'ın canlı yayında bir domuz ile ilişkiye girmesi. Yoksa Prenses infaz edilecek.
*** Spoiler ***
Buraya kadar konu fena gitmiyor, ilgimizi çekiyor. Başbakan hemen görüntünün toplatılmasını istiyor, ancak görüntü youtube üzerinden yayınlanmış ve çoookkktan herkeslere ulaşmıştır. Başbakan da istenilen talebi yerine getiremeyeceğine göre, ellerindeki kısıtlı zamanda bu işin arkasındakileri ele geçirmek gerekmektedir. PM ofiste bunlar olurken Londra'nın geri kalanındaki manzaralar ise şu şekildedir: Elbette görüntüleri herkes izlemiştir, İngiliz basını öncelikle yayınlamasa da dünya basını görüntüleri yayınlayınca geri adım atmak zorunda kalırlar. Herkes bunu konuşmaktadır. Anketler yapılır, çoğunluk Başbakanın bunu yapmamasından yanadır. İlerleyen sahnelerde göreceğimiz üzere PM Ofis'in arkadan iş çevirme taktikleri neticesinde Prenses'in parmağının kesildiği görüntüsü, parmakla beraber bir İngiliz TV kanalına ulaşır. O aşamada halkın düşüncesi aksi yönde değişir. Ve kaçınılmaz olur. Başbakan gider paşa paşa.... Adam olayın ardından fenalık geçirirken öğreniriz ki Prenses BB canlı yayına çıkmadan bırakılmıştır. Zaten gelen parmak da bir erkeğe aittir (bir bayan ve erkek parmağı arasındaki farkı görüntüden bile ayıramayan TVciler mevcutmuş!!!). İşte vurucu olması beklenen ama bence olamayan sonuç sahnesi de budur.
*** Spoiler ***
Nacizane görüşlerime gelirsek... Dr. Who'yu çok severim ama elektrikli süpürgeden uzaylıları, kostüm olduğu belli canavarları beni ikna etmez, zaten kendisi de ikna etme çabasında değildir. Sevimlidir dizi bu yüzden, inandırıcı değil. Aynı vaka bu dizi için de geçerli olmuş. Amerikan dizilerinde görüp kanıksadığımız istihbarat, aniden harekete geçen polisler, işi sıkı tutan Başkanlık Ofisi gibi kavramlar bu dizi de "pufff" olmuş, İngiltere'nin istihbarat gücü siz veya ben yola çıksam, elimden ancak bu kadarı gelir dediğim noktaya gelmiş. Dizinin sunmaya çalıştığı anti-internet görüşündeki zayıflık senaryoya yansımış. Ben bile birey olarak günümüz teknolojisi ile dizideki istihbarattan daha fazla bilgi toplayabilirim.
Dizinin ana teması olan, internetin hayatlarımızı yönettiği, "bakınız yeri gelir Başbakan'a bile neler yaptırır" iddiasını bir liseli öğrencinin hayal gücünden çıkmışcasına ekrana taşınmış. Yani düşünün, bugün Kate Midleton kaçırıldı, diyelim ki yanındaki korumalar etkisiz hale getirildi, eee youtube'a görüntü düşene kadar Kraliyet Ailesinden kimse sormuyor mu bu kız nerde diye? Hadi sormadı... Görüntü ortaya çıktı, işin ucu geldi Başbakan'ı buldu. Kraliyet'ten kimse noluyor demez mi? Tamam, bir sahnede Kraliçe arıyor vs de ilgi alaka bu mu? Hem sonra kaçıranın talebi bu mu olmalı? "Bakınız yeri gelir Başbakan'a bile neler yaptırır" teması işin içine domuz girmesi ile mi "vay anasını" dedirtecek düzeye gelmiş oluyor? Diyorum ya, lise bebesi mantığı.
Ancak, demeden de geçmeyeyim, dizi de tek takdir ettiğim sahne Başbakan'ın eşinin kocasına "bunu yap ya da yapma, insanlar çoktan kafalarında bu görüntüyü canlandırdı bile, olan oldu" şeklindeki cümlesiydi. İşte aslında yazarın üstünde durması gereken nokta buydu.
Neyse, altı üstü 3 bölümcük bir dizi, diğer bölümleri de daha ne yapmış olabilirler (kibarcası, demeye çalıştığımı siz anlayın) diyerekten izleyeceğim. Ama bu mantık hataları ile dolu giderse senaryo, aha da buraya yazıyorum, bu dizi imdb'den sınıfta kalır.
Gelelim son Brit dizilerden olan "Black Mirror"a... Charlie Brooker'ın senaryosunu yazdığı dizinin 3 bölüm (her bölümün kendi bağımsız konusu olacak), kısa bir dizi olması planlanıyormuş. Dizinin teması günümüz internetinin ve bilgisayarlaşan ortamın insan üstünde yarattığı etki/yıkım. Hafiften sci/fi olma iddiasında olan dizi kendini Alacakaranlık Kuşağı gibi bir türe yakın duruyormuş. Muş'un nedeni ilk bölümde bize bunu hissettirememiş olmasından ötürü.
İlk bölüm National Anthem adı ile pazar gecesi izleyici ile buluştu. Benim bugün itibariyle izleme olanağım olan dizinin ilk bölümünü özetleyelim. Başbakan'ın uykusundan uyandırılması ile başlıyor bölüm. Gecenin bir yarısı apar topar düzenlenen toplantıda, danışmanları Başbakan'a ellerine geçmiş bir görüntüyü izletmeye başlıyorlar. Görüntüde rehin tutulan bir kıza - kendisinin Royal Family'den Prenses Susannah olduğunu öğreniyoruz - zorla okutulan bir metni dinliyoruz. Metnin sonunda da serbest bırakılması için talep edilen tek bir isteği duyuyoruz: Başbakan'ın canlı yayında bir domuz ile ilişkiye girmesi. Yoksa Prenses infaz edilecek.
*** Spoiler ***
Buraya kadar konu fena gitmiyor, ilgimizi çekiyor. Başbakan hemen görüntünün toplatılmasını istiyor, ancak görüntü youtube üzerinden yayınlanmış ve çoookkktan herkeslere ulaşmıştır. Başbakan da istenilen talebi yerine getiremeyeceğine göre, ellerindeki kısıtlı zamanda bu işin arkasındakileri ele geçirmek gerekmektedir. PM ofiste bunlar olurken Londra'nın geri kalanındaki manzaralar ise şu şekildedir: Elbette görüntüleri herkes izlemiştir, İngiliz basını öncelikle yayınlamasa da dünya basını görüntüleri yayınlayınca geri adım atmak zorunda kalırlar. Herkes bunu konuşmaktadır. Anketler yapılır, çoğunluk Başbakanın bunu yapmamasından yanadır. İlerleyen sahnelerde göreceğimiz üzere PM Ofis'in arkadan iş çevirme taktikleri neticesinde Prenses'in parmağının kesildiği görüntüsü, parmakla beraber bir İngiliz TV kanalına ulaşır. O aşamada halkın düşüncesi aksi yönde değişir. Ve kaçınılmaz olur. Başbakan gider paşa paşa.... Adam olayın ardından fenalık geçirirken öğreniriz ki Prenses BB canlı yayına çıkmadan bırakılmıştır. Zaten gelen parmak da bir erkeğe aittir (bir bayan ve erkek parmağı arasındaki farkı görüntüden bile ayıramayan TVciler mevcutmuş!!!). İşte vurucu olması beklenen ama bence olamayan sonuç sahnesi de budur.
*** Spoiler ***
Nacizane görüşlerime gelirsek... Dr. Who'yu çok severim ama elektrikli süpürgeden uzaylıları, kostüm olduğu belli canavarları beni ikna etmez, zaten kendisi de ikna etme çabasında değildir. Sevimlidir dizi bu yüzden, inandırıcı değil. Aynı vaka bu dizi için de geçerli olmuş. Amerikan dizilerinde görüp kanıksadığımız istihbarat, aniden harekete geçen polisler, işi sıkı tutan Başkanlık Ofisi gibi kavramlar bu dizi de "pufff" olmuş, İngiltere'nin istihbarat gücü siz veya ben yola çıksam, elimden ancak bu kadarı gelir dediğim noktaya gelmiş. Dizinin sunmaya çalıştığı anti-internet görüşündeki zayıflık senaryoya yansımış. Ben bile birey olarak günümüz teknolojisi ile dizideki istihbarattan daha fazla bilgi toplayabilirim.
Dizinin ana teması olan, internetin hayatlarımızı yönettiği, "bakınız yeri gelir Başbakan'a bile neler yaptırır" iddiasını bir liseli öğrencinin hayal gücünden çıkmışcasına ekrana taşınmış. Yani düşünün, bugün Kate Midleton kaçırıldı, diyelim ki yanındaki korumalar etkisiz hale getirildi, eee youtube'a görüntü düşene kadar Kraliyet Ailesinden kimse sormuyor mu bu kız nerde diye? Hadi sormadı... Görüntü ortaya çıktı, işin ucu geldi Başbakan'ı buldu. Kraliyet'ten kimse noluyor demez mi? Tamam, bir sahnede Kraliçe arıyor vs de ilgi alaka bu mu? Hem sonra kaçıranın talebi bu mu olmalı? "Bakınız yeri gelir Başbakan'a bile neler yaptırır" teması işin içine domuz girmesi ile mi "vay anasını" dedirtecek düzeye gelmiş oluyor? Diyorum ya, lise bebesi mantığı.
Ancak, demeden de geçmeyeyim, dizi de tek takdir ettiğim sahne Başbakan'ın eşinin kocasına "bunu yap ya da yapma, insanlar çoktan kafalarında bu görüntüyü canlandırdı bile, olan oldu" şeklindeki cümlesiydi. İşte aslında yazarın üstünde durması gereken nokta buydu.
Neyse, altı üstü 3 bölümcük bir dizi, diğer bölümleri de daha ne yapmış olabilirler (kibarcası, demeye çalıştığımı siz anlayın) diyerekten izleyeceğim. Ama bu mantık hataları ile dolu giderse senaryo, aha da buraya yazıyorum, bu dizi imdb'den sınıfta kalır.
Yorumlar
Yorum Gönder