Muhabiriniz Mickey Disneyland'dan bildiriyor!
Gelelim Disneyland'a... Disney çizgi filmleri ile büyümüş, bir şekilde disney world'ün büyülü dünyasını tanımış herhangi bir çocuk ya da yetişkin bireyin Disneyland'a gitmek istemesinden daha doğal birşey var mıdır?
Disclaimer: Uzun bir yazı sizi bekliyor. Aman uğraşamam diyenler için bol başlıklı bir yazı olacak bu. Seçin, beğenin, okuyun.
Disclaimer: Uzun bir yazı sizi bekliyor. Aman uğraşamam diyenler için bol başlıklı bir yazı olacak bu. Seçin, beğenin, okuyun.
Ulaşım:
Bizim Paris turumuzun son kısmı olarak öngördüğümüz Disneyland Paris için 2 gece-3 günlük bir vakit ayırdık. Aslında havalimanından otobüslerle doğrudan ulaşımı, şehir içinden ulaşımından daha rahat olduğunu ancak gittikten sonra farkına varabildik. Sonuçta metro/tren ağı oldukça gelişmiş ve köklü olan Paris'te trenele bir yerlere gitmek zor olmasa da aktarma yapmak, aktarma esnasında beklemek, oradan tekrar shuttle'a binmek derken iş biraz uzuyor.
Otel:
Sabah Paris'teki otelimizden ayrılıp, yukarıda anlattığım şekilde yollara düşüp vardık Disneyland'a. Ben iki gece için Disneyland'ın kendi otellerinden olan Disney's Newport Bay Club'da yer ayırttım. (Otelin tipi ve adı doğal olarak insanda Revenge'i ve Emily'i akla getiriyor. Hey gidi günler...) 4 yıldız olarak lanse edilen otel oldukça konforlu. Ancak 20 yılını doldurmuş parkın eskimişliğini de bünyesinde barındırıyor. Otel fiyatına kahvaltı ve 3 gün için iki parkın biletleri de dahil. (güncel fiyatlar için bkz: www.disneylandparis.com) Otelin mesafesi yürüyerek 10-15 dakika arası sürüyor. Otel göl kenarında, parklara yürüyüşünüz de göl çevresinden oluyor dolayısıyla.
Yürüyüş manzara açısından güzel olsa da çocuklu/bebekliler için kısa aralıklarla düzenlenen shuttlelarla gidip gelmek daha mantıklı. Bu arada kampanyaya göre belli yaşın altındaki çocuklar için ücret alınmıyor. Gitmeyi kafaya koyduktan sonra dönem dönem internet sitesine girip bakmakta fayda var. Çünkü sürekli ve farklı kampanyalar düzenliyorlar. Yaz-kış ayrı kampanya ve atraksiyonlar mevcut. Bir dipnot da düşeyim. Bu otellerde kalanlar (yamulmuyorsam) parkın açılış saatinden 2 saat önce parklara girebiliyor. Yani diğer ziyaretçilere fark atıyorsunuz. Ho hoyt nidaları ile parka daldığınızda göreceğiniz üzere bir kısım atraksiyonlar henüz o saatte açılmamış oluyor :o Kısacası bindirim-indirim meselesi :) Yine de o iki saati sakin sakin dolaşıp, eh hadi bari şuna girelim diyerek kullanabilirsiniz.
Yürüyüş manzara açısından güzel olsa da çocuklu/bebekliler için kısa aralıklarla düzenlenen shuttlelarla gidip gelmek daha mantıklı. Bu arada kampanyaya göre belli yaşın altındaki çocuklar için ücret alınmıyor. Gitmeyi kafaya koyduktan sonra dönem dönem internet sitesine girip bakmakta fayda var. Çünkü sürekli ve farklı kampanyalar düzenliyorlar. Yaz-kış ayrı kampanya ve atraksiyonlar mevcut. Bir dipnot da düşeyim. Bu otellerde kalanlar (yamulmuyorsam) parkın açılış saatinden 2 saat önce parklara girebiliyor. Yani diğer ziyaretçilere fark atıyorsunuz. Ho hoyt nidaları ile parka daldığınızda göreceğiniz üzere bir kısım atraksiyonlar henüz o saatte açılmamış oluyor :o Kısacası bindirim-indirim meselesi :) Yine de o iki saati sakin sakin dolaşıp, eh hadi bari şuna girelim diyerek kullanabilirsiniz.
Parklar:
Parka girsek mi artık? İnternet sitesini incelerseniz göreceğiniz üzere iki ayrı park var. Disneyland Park ve Walt Disney Studios Park. Eğer tur dahilinde gitmiyorsanız ve resmi otellerden birinde kalmıyorsanız iki parka girmek için de ayrı ücretlendirmeye tabi kalıyorsunuz. İşin mali boyutuna sonra değinecek olmakla birlikte burada kısaca belirtmem gerekirse, gitmeden önce araştırmanızı iyi yapıp gidin. Eğer biletleri ayrı alıyorsanız Walt Disney Studios Park'a gerçekten gitmenize gerek olup olmadığını düşünün (bütçeniz kısıtlı ise diyorum, yoksa gitmişken tabii ki girmek daha mantıklı bir seçim). İki parktaki atraksiyonlara kısaca değineceğim. Belki bir fikir verir.
Disneyland Park: Tabii ki koşa koşa girdiğimiz park bu oldu. Elimizde haritamız nereye dalsak, nerede başlasak, anam o Mickey mi, yoksa şu Cinderalla'nın Şatosu mu? Ay şuna bak ne güzel, aaa süper... nidaları eşliğinde önce büyülenmişcesine ve kocaman bir harita ve park ile hangi yöne gideceğinizi kestiremez bir halde kalakalıyorsunuz. İnsan doğası en yakındaki atraksiyonlardan birini seçip başladık. İşin istatistik boyutunu, psikolojik yönünü ve ekonomik kar-zarar hesaplamalarını yapıp daha etkin bir gezi programı çıkarabilirsiniz. Eminim bu yönde yol gösteren bloglar/youtube videoları/pinterestler vardır. Ama tatildesiniz yahu... Azcık dolaşın, gecikin, yorulun!
Aşağıdaki haritadan görebileceğiniz üzere park 5 ana bölüme ayrılmış ve bu bölümler içinde çeşitli atraksiyonlar, restoranlar ve dükkanlar mevcut.
Biz ilk olarak Frontierland bölümünü ve Phantom Manor isimli korku evinden/gezintisinden başladık. Ortalama bir bekleme süresi ile (15-20 dakika) sonunda 10 üstünden 6 vereceğim keyifli bir gezi yapmış olduk. Başlangıç için iyiydi. Ne demek istiyorum derseniz, bekleme süresi nispeten kısa, yetişkinlere hitap eden ve güzel planlanmış bir geziydi PM. İleride değineceğim üzere hepsi bu kadar başarılı değildi. Sonrasında bölümdeki diğer gezintileri denedik. Vahşi Batı temalı diyebileceğimiz bu bölüm western kasabası görünümünde. Ben genellikle roller coasterlarda heyecan düzeyi yüksek olanlara bin(e)miyorum. O yüzden eşim Big Thunder Mountain'la düşüşten düşüşe geçerken ben fotoğraf çekmek için kenarda bekledim :)
Adventureland bölümünün iki ünlü gezintisi/olayı Indiana Jones roller Coaster'ı ve tabii ki Pirates of the Caribbean gezintisi. Bunun dışında (yanlış hatırlamıyorsam) Robinson Crusoe'nun ağaç evi ve korsan mağaraları gibi gezilecek mekanlar vardı. POTC bence parkın hem en ilgi çekici (elbette ki filmi ve eğer benim gibi çocukken Magic World oyununu oynadıysanız onun etkisi ile) gezintisi. Uzun bir kuyruk (30-45 dakika/ kapanış saati yakın kuyruk yok gibi) ve uzun mesafeli bir girişi var. Yerin altına iniyorsunuz ama çok başarılı planlanmış. Ne klostrofobik etki yaratıyor ne de sıkıyor. Ayrıca içeride bir de restoran yapmışlar. Beni bunaltır ama gece yıldızlar altında, korsan müziği eşliğinde yemek yemek isterseniz tam size göre. Gezintinin kendisi ise oldukça sevimli. Bazı gezintiler hooop bitti derken bunun uzunluğu fena değil. Beklediğinize değiyor. Ancak... Evet, ancakk... Parkın 20 yılını devirdiğini düşünürsek, teknoloji olarak atraksiyonlarda kullanılan teknolojide üstüne pek yeni bir ekleme/değişim yapmadığını üzülerek söyleyebilirim. Sonra bunu da açacağım.
Fantasyland 0-7 yaş arası grubu mutlu edecek bir bölüm. Peter Pan, Snow White ve diğer saz arkadaşları sevimli ama yine teknolojik olarak vasatın altında yerlerini almışlar. Bir de sıralar çoook uzun, çocuklarla o sırayı beklemek pek keyifli (!). "It's a small world" isimli efsanevi (bebelere göre) gezinti de yine bu bölümde. Çocuk-yetişkin bence herkese sevimli gelebilecek ve hızlı ilerleyen bir gezinti. Şarkısı da pek cathcy. Akşama kadar mırıldanırsınız. Neden akşama kadar? Az sonra...
Atraksiyonların bulunduğu son bölüm Discoveryland. Adı üstünde keşif dünyası. Denizlerin altında 20000 fersahtan, uzay macerasına, Buzz Lightyear ile gezintiye kadar bilimum olaya katılabiliyorsunuz. Bunun dışında Micheal Jackson'ın başrolünde oynadığı Captain EO (sürekli mi dönemsel mi bilemiyorum) filmi de yine bu bölümde. Tabii roller coaster tutkunlarının en merak ettiği Space Mountain bu bölgenin incisi diyebiliriz. Uzun bir sıra, yüksek g kuvveti ile bizim yanından geçerek yolumuza devam ettiğimiz bir heyecan fırtınası oldu diyebiliriz.
Main Street, USA parkın giriş kısmı. Uzun bir cadde olarak planlanmış bu kısmın sonunda o meşhur şato var. Cadde üstünde de çeşitli restoran, kafe ve hediyelik eşya alabileceğiniz dükkanlar bulunuyor. Bir de parkı gezebilecğeiniz tren gezintisinin istasyonu bu kısımda yer alıyor. Ama asıl olayı ne derseniz, cevabım iki özel faaliyet olacaktır. İlki akşam saat 8 sularında ünlü disney parade(geçiş) bu bölgede vuku buluyor. Zaten saat 7,5 gibi herkes kaldırım kenarlarına çökünce bir kıllanıyorsunuz. Az oturup bekleyince Disney'in bütün karakterlerinin dans edip, şarkı söyleyerek geldiğini görüyorsunuz. Güzel bir gösteri, özellikle küçük çocuklar için. Ve it's a small world şarkısını burada bırakıp yola magic everywhere şarkısı ile devam ediyorsunuz. Eğer gece 12'ye kadar beklemeyi de göz alırsanız ünlü havai fişek gösterisini en iyi izleyebileceğiniz mekan da yine burası. O bakımdan direk girişte yer alan Disneyland Hotel'de konaklarsanız odanızın penceresinden rahatlıkla izleyebilirsiniz.
Öbür parka geçmeden kısaca Fast pass olayına da girelim. Efenim erken kalkan yol alır, ayrıca dakik bir insansanız buyrun size avantaj: Fast Pass. Nedir? Bazı atraksiyonlarda (kimi ücretli olabilir) şu saatte hazır ve nazır olacağım diye gidip önceden aldığınız geçiş bileti. Bu sayede üstünde yazan saatte, elinizde biletinizle ilgili atraksiyonun fast pass kapısına geçiyor, sıra beklemeden hooop biniyorsunuz. Özellikle rollercoasterlar için oldukça avantajlı bir seçenek. Aksi takdirde 1,5 saate varan bekleme süreleri ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Biz açıkcası avare avare gezdiğimiz için almadık. Ama tam kenarda köşede dinlenirken yanımıza gelen bir beyfendi ister misiniz diye bize kendi fast passini verdi. Tabii ki severek kullandık.
Walt Disney Studios Park: Çoğunluğu adrenalin düzeyi yüksek atraksiyonlardan (Rock'n' Roller Coaster, The Twilight Zone Tower) filmlerin arka planına tanıklık edebileceğiniz gösteri ve gezintilere (Studio Tram Tour, Armageddon) kadar çeşitli ama diğer parka nazaran daha az atraksiyon yer almakta. Daha çok belli bir yaşın üstüne hitap edecek şekilde tasarlanmış diyebilirim. Yukarıda bahsettiğim gibi bütçeniz kısıtlıysa bence çok da şart olmayan bir bölüm. Zaten öbür park çok büyük ve aynı gün içinde bitirip bu kısma geçme ihtimaliniz çok düşük. Ama vaktiniz varsa kesinlikle gitmeli, görmeli.
Yeme-İçme durumları:
Dediğim gibi otelde kalıyorsanız kahvaltı için güzel ve bol çeşitli bir açık büfe sizi bekliyor. Peki ya diğer öğünler? Efenim parkın her bölümünde bilimum seçenek mevcut. Her bölümün özelliğine göre de döşenmiş mekanlarda ister fast food, ister a la carte yemek mevcut. Ayrıca büfelerde de atıştırmalık alabiliyorsunuz. Ayrıca parkın dışında, otellere giden yol üstünde McDonalds'tan tutun Starbucks'ına (sanki vardı?) çeşitli restoranlar mevcut. Biz parkın içindeki değişik ambiyanslı restoranları ve değişik menüleri denedik.
Yaz vs Kış:
Hangi mevsim gidelim? Sormanıza gerek yok, baharın sonu ve yaz aylarını tercih edin. Fransa'nın havasının güzel olduğu mevsimde giderseniz bütün atraksiyonları açık ve emrinize nazır bulursunuz. Kışın giderseniz, muhtemelen daha az para ödersiniz. Noele, kışa özgü bir iki ilave atraksiyon ve gösteriye denk gelirsiniz. Ama totonuz donar ve atraksiyonların bir kısmı kapalı olur. Yine de tercih meselesi.
Alışveriş:
Koskoca Disneyland'a gittim, ne alayım? Canınız ne isterse alın, bana ne. Lakin insan belli bir yaşa gelince (aha yaşlı mode on), son 5 yılda 3 ev taşıyınca eşyanın gereksizliğini kavrıyor! İsterseniz ıvır zıvır Mickey kafasından kıyafete, yemek takımına, takıya bilimum hatıra eşya alabilirsiniz. Ama kişisel olarak taşıması bir dert, euro pek yüksek ve çeşit çok-kararsızlık had safhada durumu sonunda bir tek Grumpy Dwarf şapkası almakla yetindim. Ama ecnebilerin dediği gibi, sky is the limit. Her yan hediyelik eşya dükkanı, hatta parkın çıkışında bile aklınız kaldıysa diye kocaman bir mağaza mevcut.
Tur vs Bireysel gidiş:
Nasıl gidelim ağalar mı diyorsunuz? Yine paşa gönlünüz bilir. Biz Paris+Disneyland tercihimizi kişisel programımız ile hayata geçirmeyi uygun bulduk. Ama derseniz ki bu işin maddi boyutu nedir, kolay yolu nedir? Kağıt kalemi alıp hesaplayacaksınız. Çünkü sizin nasıl bir gezi planı istediğinizi bilemem. Ama gitmeden önce kendi yaptığım planda (ve genellikle) tursuz gitmek maddi olarak daha avantajlı. Çünkü hem istediğiniz koşulları kendiniz belirliyorsunuz (kalmak istediğiniz otel, uçak firması, gün sayısı ...) hem de turu düzenleyenlerin illa ki bir kar payı oluyor, onu düşmüş oluyorsunuz. Ama ben kendim uğraşamam ecnebi memlekette diyorsanız, tabii ki turu tercih edin.
Genel Değerlendirme:
Çok yazdın da bir sonuca var diyenler için: Öncelikle 20 yıllık park tarihinde çok fazla yenilik ve teknolojik ilerleme parka yansımamış diyebilirim. Bazı atraksiyonlar, bu ne be! dedirtiyor. Ayrıca koskocaman bir alanda, it gibi gün boyu dolaşıyorsunuz ama inip bindiğiniz/ binmek istediğiniz atraksiyon sayısı çok değil. Yani günün çoğunu yürüyerek ve sırada geçiriyorsunuz. Ayrıca adrenalin düzeyi yüksek isteyen yetişkinler ve bebeler için atraksiyon sayısı çoğunluğu kapsamakta. Orta düzeyli atraksiyonların sayısı az. Bir de 1 saat bekliyorsunuz, 8 dakika sonra kendinizi tünelin sonunda ışığı göğüslerken buluyorsunuz. Yani süreler pek kısa. Sonuç itibariyle benim gözümde sınıfta kalan bir park oldu. New Orleans'taki Disneyland nasıldır bilemiyorum. Gideniniz yazsın. Ama tahminim onun çok daha başarılı olduğu yönünde. Disneyland Paris ise Avrupa'daki tema parkları içinde ortalama kalıyor diyebilirim.
Lakin küçük bebeniz varsa, ben gidip görmek istiyorum yine de diyorsanız, keyifli vakit geçirirsiniz. Ama kişisel tercihim o kadar para ödemeyip Efteling'i tercih etmek yönünde. O da ne ola diyip, okumak isteyenler için tıkınız.
Son olarak, o kadar yol tepip (ne kadar yolsa artık) oralara gidiyorsanız, bence Disney'in kendi otellerinden birinde kalmayı tercih edin. Hem uzun süre parkı gezme imkanınız olur, saat kısıntınız olmaz, hem de ambiyansı tam yaşamış olursunuz.
İpuçları:* Disney'in kendi otelini tercih ederseniz sabah parka diğer ziyaretçilerden erken girme, akşam geç çıkma, yolu dert etmeme seçeneklerine sahip olursunuz.
* Atraksiyonların girişinde ortalama bekleme süresi yazar. 1 saat ve üstü olanlar için akşam saatlerini bekleyin. Cırt diye gireceksiniz. Ya da imkanınız varsa fastpass alın. Rezil olmayın.
* Yanınızda içecek-yiyecek getirirseniz bütçe dostu bir gezinti yapmış olursunuz.
* Bebek arabası is a must dostlar. Girişlerde bırakıp çıkışta alıp, yola devam ediyorsunuz.
* Haftasonu gelenlerin sayısı daha fazla olacaktır. Hafta içi gitmeyi deneyin.
* Yaz mevsimi için şapka, güneş gözlüğü, fotoğraf makinesi (telefonun şarjı bitince ne yapacağınız?), güneş kremi, ince bir hırka (akşam soğuyor) alınız. Pişman olmazsınız.
* Sakın spor ayakkabı dışında bir ayakkabı giyeyim demeyin. Ayağınız akşam zaten zonklayacak. Bir de bantlarla uğraşmayın. Tabii kıyafetleriniz de rahat olsun. İki poz vereceğim diye kendinize eziyet etmeyin. Her kareye girmeyin siz de. Azcık manzara çalışın.
* İnsanların gittiği yönün aksine dolaşırsanız belli bir süre için sıra beklemelerde rahat edebilirsiniz. İnsan doğası neticede bu işler.
* Shuttlelar pek rahat, kullanın. Boşuna yürüyüp kendinizi yormayın. Zaten gün boyu yürüyeceksiniz.
* Her yan tuvalet. Benim gibi bu konuda takıntılıysanız, relax.
* Daha da ne diyeyim, hadi dağılın!!!
Yorumlar
Yorum Gönder