Büyülü Şeylerin Dünyasında

2003 yılında Best Animated Movie dalında Oscar kazanan Ruhların Kaçısı (Spirited Away), açık bir evren gibi (ekikkiki) büyüyen bir dünyayla tanışmama vesile oldu. Tabii ki Studio Ghibli'den bahsediyorum. 

15 Haziran 1985'de Japonya'da kurulmuş SG. İşin başında tabii ki kalbimizdeki yeri ayrı olan Hayao Miyazaki var. Nausicaa of the Valley of the Wind filminin başarısının ardından stüdyo faaliyete geçmiş. Dünya çapında tanınırlık kazanması ise 2001 yılı yapımı Ruhların Kaçısı ile mümkün oldu. Ancak aradaki yıllarda öyle animeler var ki izlemediyseniz çok şey kaçırdınız. Ben burada izlediklerimden bir kaçını kısaca anlatacağım.


Çıkış filmi diyebileceğimiz Nausicaa of the Valley of the Wind, bir prensesin iki savaşan toplumu durdurma çabalarının anlatıldığı bir bilim kurgu. 

Son yıllarda hediyelik eşya pazarını ele geçiren My Neigbour Totoro, 1988 yılı yapımı. yine Miyazaki imzalı. Hafif Ruhların Kaçışı'na göz kırpan film iki küçük kız kardeşin yeni taşındıkları kasabaya uyum sağlama sürecinde karşılaştıkları büyülü varlıklarla yaşadıklarını anlatıyor. Sevimli ötesi bir film.



1989 yılı yapımı Kiki's Delivery Service ise yine çocukların sihirli dünyasına el atıyor. Küçük cadı Kiki yeni bir kasabaya taşınmış, maddi olarak da kendini desteklemek için süpürgesi ile kurye işine başlamıştır. Minnoş kedisi de cabası. Sevimlilikten ölünecek bir diğer anime. Eiko Kadono'nun aynı isimli romanından uyarlanmış.



Stüdyonun adı yani Ghibli kelimesi İtalyanca sıcak rüzgar demek. Mayazaki ne kadar İtalyan aşığı bilemiyorum ama 1992 yılında İtalya'ya gidiyor. Porco Rosso (Kırmızı Domuz) 1930'ların İtalyasında geçiyor. I. Dünya Savaşı gazisi pilot Porco Rosso, bir yandan hayatın içinde süregelen kötülerle savaşmaya devam ederken, bir yandan da sürekli arıza veren uçağı ve hayatını dönüştüren büyüyle mücadele etmektedir.



Princess Mononoke, Miyazaki'nin bir diğer kadın kahramanı. Japonya'nın 1336-1573 yılları arasındaki Muromachi döneminde geçen hikaye, yine gerçekle kurgunun karışımından oluşuyor. Prenses Mononoke yani San, iki savaşan kabile arasını yapmaya çalışıyor. Kabilelerden bir büyülü orman halkı, diğeri ise ormanın varlıklarını sömüren açgözlü insanlar. 



Sırada tabii ki efsanemiz, Ruhların Kaçısı var. 10 yaşındaki Chihiro ve ailesi yeni evlerine gitmektedirler. Yol üstünde babasının yanlış bir yola sapması sonrasında karşılarına terk edilmiş bir tema parkı çıkar. Etrafta kimselerin olmadığı parkta dolaşırlarken, çeşit çeşit yemekle donatılmış bir restorana denk gelirler. Chihiro zaten hiç hoşlanmadığı bu parktan kaçıp gitmek isterken anne-babası açgözlülük yapıp yemeklere dalarlar. Dalmak da laf mı! Ve bu açgözlüler birden domuza dönüşür. Sonrasını ise izlemeniz lazım. 




Howl's Moving Castle (Yürüyen Şato) ise benim en sevdiklerimden. Bakmayın en sevdiklerimden dediğime. 20 animeden izlediğim 14 tane vardır. Bunlardan da sevmediğim yok. Neyse, animeye dönersek yine bir kendini bulma hikayesi. Genç Sophie, dikiş dikerek geçimini sağlamaktadır. Ancak bir gün yanlışlıkla ünlü büyücü howl ile karşılaşır ve hayatı tamemen değişir. 




Yerdeniz Öyküleri (Tales from Earthsea) Hayao'nun oğlunun imzasını taşıyor. Her ne kadar filmi izleyip izlemediğimi hatırlayamasam da (kihkih) kitaplarını okuyup bayıldığım bir seridir. Filmi de ilk fırsatta izleyeceğim. 



2008 yılı yapımı Ponyo ise küçük kırmızı bir balığın hikayesini anlatıyor bize. Studio Ghibli'den de son izlediğim film olmakta. Gösterim imkanı az olmasından ve internet ortamında bulmanın zorluğundan genelde diğer filmlerin arada kaynadığını belirtmem lazım. 


Film özetlerinden anlayacağınız üzere Hayao Miyazaki, bir derdi olan ve bunu filmleri aracılığıyla bizimle paylaşan biri. Hikayelerinin çıkış noktası ve genelde ulaştığı noktalar hayata dair çözümlemeler içeriyor. Çoğunlukla ufak bir kız çocuğunun, yeni bir ortamda kendini bulma teması var. Bunu yaparken de anne ve baba figürü noksan. Hikayelerinde büyülü varlıklar da hep mevcut. Hayatın görünen ötesinde bir boyutu daha olduğunu söylüyor bize. Hani filmlerin sonunu anlatmak gibi olmasın da genel olarak ne kadar güçsüz görünürsek görünelim, ihtiyaç duyduğumuz kudretin (kalp) kendi içimizde mevcut olduğunu söylüyor. Bayatlamış amerikan rüyası pazarlamacısı gibi, herşeye sahip olabilirsin demiyor. Aslında hayatta ihtiyaç duyduğumuz şeylerin ne kadar az olduğunu, mutluluğa ulaşmak içinse temel ihtiyacımızı sevgi olduğunu anlatıyor bize. Japonların hayat felsefesinin alışageldiğimiz film kültürünün dışındaki duruşu belki de bu filmleri bu kadar yenilikçi ve sıcacık yapan.

Hayao Miyazaki

Daha önce belirttiğim gibi stüdyonun 20'den fazla filmi var. Oturup hepsini izlemek kesinlikle zaman kaybı değil. Artık çoğunun DVD'si de mevcut. Bende 5 ya da 6 Hayao Miyazaki filminden oluşan bir film seti de mevcut. Eğer hiç izlemediyseniz ilk sıraya Ruhların Kaçışı ile Yürüyen Şato'yu koymanızı öneririm.

Var mı sizin favori Mayazaki filminiz? Ya da önerebileceğiniz benzer filmler?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Emmy 2017