Prensesler Orta Doğu'da da olur ama!

Gecenin bir körü, uykulu gözlerle indik Amman'a. Karanlıkta etrafı görmeye çalışarak otele yol aldık. Gördüğümüz karanlıklar deniz mi yoksa çöl mü diye iddialaşarak zaman geçirdik. Sonraki günlerde gördük kü Ankara ne kadar kurak ve bozkırsa Amman da en az onun kadar kuraktı.

Gün gözüyle gördüğüm Amman ülkemizdeki görüntü kirliliğinin aksine iklim koşullarına uygun, tek tip taş evlerin birbiri ile uyumlu şekilde yer aldığı bir şehir. Kafanızda canlanabilecek Orta Doğu görüntüsüne oldukça yakın. Modernlik ve geleneksellik birbiri ile bir arada var olmayı öğrenmiş.

Her ne kadar bana kısmet olmasa da jumbo karideslere doyabileceğiniz restoranlar, çok sayıda lübnan lokantaları şehrin dört yanına dağılmış durumda. Bir de şu an adını hatırlamasam da bizim baklava/kadayıf sarması gibi bir tatlıları vardı, çok methettikleri (tümden silmişim hafızadan). Tatsız tuzsuz birşey olduğunu hatırlamam dışında ben de pek yer etmemiş.

Kakuleli kahveler diyarından bir diğeri olan Ürdün'de bayıldığım yer ise istinasız ölü deniz oldu. Yine bir kış günü gittiğim Ürdün'de Amman'ın hafifi serin havasından yaklaşık bir saatlik araba yolculuğu ile vardığımız Ölü Deniz, nemli ve bunaltmayan havası, kendine özgü mavi rengi ile insana mutluluk veriyor. Gerçi denize girmek gibi lükslerimiz olmadı ama yine de insanın kan akışını hızlandırıyor.

Amman'ın içinde çok karşıma çıkmamakla birlikte Ölüdeniz'e giden yolda ve yol üstündeki kırsal bölgelerde çok sayıda Kral Abdullah'ın fotoğraflarına rastladım. Orta Doğu'nun otoriter yapısını o derece net şekilde ortaya koyuyor ki bu fotoğraflar. Tıpkı Suriye'de olduğu gibi gerek askeri kıyafetli gerekse halkın üzerinde olduğunu gösteren hükümdarlık sembolleri taşıyan kıyafetlerle çekilen çok sayıda fotoğraf insanların karşısında ve onları gözetlediğini hissettirircesine yoğunlukta bulunuyor. Her ne kadar yasemin kokuları Ürdün'e ulaşmadan çoook uzun bir zaman önce gitmiş olsam da oradaki insanların demokrasi taleplerinin ne derece temel ve gerekli olduğunu anlayabiliyorum. Haa tabii otoriterlik şık ve güzel görünümlü, eğitimli Prenseslerin First Lady olmasına engel olmuyor.

Bütün Orta Doğu ülkelerinde hissettiğim ortak bir gözlemi yapmadan geçmek istemiyorum. Türkiye'ye dair sevmediğimiz ne kadar çok şey varsa hepsini burada bulabilirsiniz. Yanlış anlamayın, bu onları kötülemek için dediğim bir şey değil. Aksine ne kadar aynı kültürü ve mentaliteyi paylaştığımızı fark etmeme ilişkin bir gözlem bu. Örneğin Ürdün'de de karşıma beni köylü kurnazlığı ile kandırabileceğini düşünen insanlara rastladım; orada da iktidar halk üzerinde etki yaratmak için görselliği kullanıyor, tıpkı bizim de seçim zamanlarında panoları liderlerin fotoğrafları ile doldurmamız gibi; Ürdün'de de normal hayatta muhafazakar görüntü çizen kadınlar şaşaalı ve rüküş düğünlerde oldukça iddialı kıyafetler giyme iki yüzlülüğünü gösteriyor. Sonuçta aynı kökenden gelen insanlarız, beğenmesek de çok farklı değiliz. Vakti zamanında kendilerini merkeze koyu bizi doğu diye tanımlayan ecnebilerin yaptığı tanımlama sadece fiziki değil, aynı zamanda kültürel bir tanım. Boşuna Huntington medeniyetleri ayırırken bizi bir kenara kendilerini ötekine koymamış.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Emmy 2017