Come out, come out wherever you are!
Genç kız işten geç çıkmıştı. Odasından çıktığında binadaki ışıkların hepsinin kapalı olduğunu fark etti. SAdece koridorlar yanıyordu. Tam asansörün kapısına geldiğinde bir gürültü duydu. Sanki demirden bir top yere düşmüş, yuvarlanıyormuş gibi. Kız sesin uyandırdığı ürküntü ile kendini asansöre attı ve kapı daha hızlı kapanabilirmiş gibi düğmeye defalarca bastı. Kapı sonunda kapanmıştı. Birden asansörde yalnız olmadığını fark etti. Arkasında biri vardı. Nefesini ensesinde hissediyor, solumasını duyuyordu. Yavaşça arkasına dönmeye başladı. Döndüğünde gördüğünden ötürü dehşetle çığlık attı.
Hımm, gördüğünüz üzere her zaman ve her yerde karşınıza "kötülük", "kötü" çıkabilir! Ama konumuz kötüden korunmak değil, bizzat kötünün kendisi. Kötü(lük) insanlık tarihinin ilk aşamasından beri varolan bir kavram. Eski uygarlıklar kötüyü çeşitli şekillerde tanımlamışlardır; kızgın bir tanrı, şimşek, kuraklık. Zaman ilerleyip bugün adına medeniyet dediğimiz düzen kurulmaya başlayınca kötü ve kötülük de değişime uğramıştır. Yahudilere zulüm eden Firavun Ramses kötüdür, İsa'yı çarmıha geren Romalı lejyonerler kötüdür, kiliseye karşı gelen kadınlar kötüdür vs. Bu iş böyle uzar gider. Eskiden kötü dışarıdan gelen bir tehdit, varlık olarak görülürken düşünce biliminin gelişmesi ile her insanın içinde kötü olduğu, kötülüğün dışsal olmadığı tartışılaya başlanmıştır. Carl Jung, kötülüğün içimizdeki karanlığın bir yansıması olduğunu savunur (Hey, Dexter'ın dark passenger'ı bu!).
Kötülük üzerine derin ve felsefi bir tartışmaya girilebilir ama benim kötülük ile ilgili asıl değinmek istediğim nokta başka. Kavrama değil, "kötü" diye karşımıza çıkan karakterlerden bahsetmek istiyorum. İnsan doğası kötüdür diye savunan realistlere selam çakıp, kötülüğü uzakta değil içimizde aramamız gerektiğine inanıyorum. Hal böyleyken saf kötü (pure evil) diyebileceğimiz bir insan/varlık olması pek inandırıcı gelmiyor.
İster saf ister melez kötü olsun, filmlerde, dizilerde, kitaplarda karşımıza çıkan kötü karakterler konusunda bir sıkıntım var. Genel edebi türe yaymayın dediğimi; korku, esrar, gerilim türüne odaklanalım. Kötü karakterimiz genellikle ortada görünmez, işlerini hep biz bakmazken halleder. Hep karanlıkta saklanır, yaşar (Neden ya, d vitamini eksikliği çekmiyor mu ya da çok havuç yemiş gözleri karanlıkta da iyi mi görüyor?). Hep polisten, iyi adamlardan bir adım öndedir; onlar gelmeden ortadan toz olur; film, hikaye bitmeyene yakın yakalanır.
Hepsi hepsi de tam saçmalık olan nedir biliyor musunuz? İşini görmeden önce kedinin fare ile oynadığı gibi oynamasıdır. İşte yukarıdaki örnekte olduğu gibi, kızcağız önce ses duyar, tam kaçtım derken yakalanır. Eee, saldır o zaman en baştan. Kim tutuyor seni? Hayır bir de o kadar üstün bir nitelik yüklenir ki kötüye sanki o herşeye muktedirdir. Yok öyle birşey!
Bu konuyu aklıma getiren nedir diye sorarsanız geçen haftasonu neydi, bir hatırlayalım niyetine Blair Witch Project'i izlemem oldu. Aslında yalan yok, sonuna kadar dayanamadım kapadım. 11-12 sene önce sinemada ilk izlediğimde çok beğenmiş, özellikle filmin sonuna bayılmıştım. Ama gel zaman git zaman, yaş kemale erdi, sinema dili gelişti, BWP'in bir dolu kopyası çekildi hatta en başarılısı diyebilecğeim J.J. Abrams'ın Cloverfield'dı. Eh hal böyleyken filmi yarım bıraktım.
Konuyu bilmeyen kalmamıştır herhalde. 3 kişiden oluşan bir grup Amerika'nın bir köşesinde süregeln bir hikayenin - Blair Witch'in peşine düşer. Miti literatürden araştırırlar, geçtiği kasabaya gidip insanlarla röportaj yaparlar ve en son olarak cadının yaşadığına inanılan ormana dalarlar. Ellerinde iki kamera, sanki bize evde izlemek için çekilmişcesine samimi gelen görüntüler eşliğinde düşeriz cadının peşine. Eee, sen gider kadını rahatsız edersen ne olur? Önce çadırına taş koyar, pardon çadırın dışına taş dizer. Can't touch this!!! ya da ken taç dis. Sonra size çalı çırpıdan bebek yapıp ağaçlara asarak size göz dağı verir. Sonra çadırı sallar. Siz ne yaparsınız 3 yetişkin olarak, altınızı pisletirsiniz. Eee siz izin verirseniz, sizi kullanan çok olur! Eşek kadar adam ol, kadının birinden cadı diye kork. Hayır o cadı olsa, niye taşla çöple uğraşsın, yapar bi numara. Demin yukarıda dediğim mesele, illa seninle kedi fare oynayacak, ee sen neden armut toplarsın? Çadırın etrafında dolaşırken çık dışarı. Yok yok, korku filmlerinde pek mantık yok.
Aslında içimizde olan kötülüğün bizi ürkütmesi ve kötü olduğunu sandığımız yanları başkalarında gördüğümüz zaman onları düşmanımız bellememizdir, kötü dediğimiz. Hal böyleyken Sci-Fi bir durum olmadığı takdirde kötünün bizden üstün olma ihtimali yoktur. Karanlıkta duyduğunuz her sesten korkmayın. Bazen eşyalar, moleküller, atomlar da ses çıkarır. Siz hiç parmaklarınızı çıtırdatmıyor musunuz? Olur yani. Korkacak bişey yok. Son olarak izleyenler için The Others'ın şu sahnesi ile konuyu bağlamak isterim:
Hımm, gördüğünüz üzere her zaman ve her yerde karşınıza "kötülük", "kötü" çıkabilir! Ama konumuz kötüden korunmak değil, bizzat kötünün kendisi. Kötü(lük) insanlık tarihinin ilk aşamasından beri varolan bir kavram. Eski uygarlıklar kötüyü çeşitli şekillerde tanımlamışlardır; kızgın bir tanrı, şimşek, kuraklık. Zaman ilerleyip bugün adına medeniyet dediğimiz düzen kurulmaya başlayınca kötü ve kötülük de değişime uğramıştır. Yahudilere zulüm eden Firavun Ramses kötüdür, İsa'yı çarmıha geren Romalı lejyonerler kötüdür, kiliseye karşı gelen kadınlar kötüdür vs. Bu iş böyle uzar gider. Eskiden kötü dışarıdan gelen bir tehdit, varlık olarak görülürken düşünce biliminin gelişmesi ile her insanın içinde kötü olduğu, kötülüğün dışsal olmadığı tartışılaya başlanmıştır. Carl Jung, kötülüğün içimizdeki karanlığın bir yansıması olduğunu savunur (Hey, Dexter'ın dark passenger'ı bu!).
Kötülük üzerine derin ve felsefi bir tartışmaya girilebilir ama benim kötülük ile ilgili asıl değinmek istediğim nokta başka. Kavrama değil, "kötü" diye karşımıza çıkan karakterlerden bahsetmek istiyorum. İnsan doğası kötüdür diye savunan realistlere selam çakıp, kötülüğü uzakta değil içimizde aramamız gerektiğine inanıyorum. Hal böyleyken saf kötü (pure evil) diyebileceğimiz bir insan/varlık olması pek inandırıcı gelmiyor.
İster saf ister melez kötü olsun, filmlerde, dizilerde, kitaplarda karşımıza çıkan kötü karakterler konusunda bir sıkıntım var. Genel edebi türe yaymayın dediğimi; korku, esrar, gerilim türüne odaklanalım. Kötü karakterimiz genellikle ortada görünmez, işlerini hep biz bakmazken halleder. Hep karanlıkta saklanır, yaşar (Neden ya, d vitamini eksikliği çekmiyor mu ya da çok havuç yemiş gözleri karanlıkta da iyi mi görüyor?). Hep polisten, iyi adamlardan bir adım öndedir; onlar gelmeden ortadan toz olur; film, hikaye bitmeyene yakın yakalanır.
Hepsi hepsi de tam saçmalık olan nedir biliyor musunuz? İşini görmeden önce kedinin fare ile oynadığı gibi oynamasıdır. İşte yukarıdaki örnekte olduğu gibi, kızcağız önce ses duyar, tam kaçtım derken yakalanır. Eee, saldır o zaman en baştan. Kim tutuyor seni? Hayır bir de o kadar üstün bir nitelik yüklenir ki kötüye sanki o herşeye muktedirdir. Yok öyle birşey!
Bu konuyu aklıma getiren nedir diye sorarsanız geçen haftasonu neydi, bir hatırlayalım niyetine Blair Witch Project'i izlemem oldu. Aslında yalan yok, sonuna kadar dayanamadım kapadım. 11-12 sene önce sinemada ilk izlediğimde çok beğenmiş, özellikle filmin sonuna bayılmıştım. Ama gel zaman git zaman, yaş kemale erdi, sinema dili gelişti, BWP'in bir dolu kopyası çekildi hatta en başarılısı diyebilecğeim J.J. Abrams'ın Cloverfield'dı. Eh hal böyleyken filmi yarım bıraktım.
Konuyu bilmeyen kalmamıştır herhalde. 3 kişiden oluşan bir grup Amerika'nın bir köşesinde süregeln bir hikayenin - Blair Witch'in peşine düşer. Miti literatürden araştırırlar, geçtiği kasabaya gidip insanlarla röportaj yaparlar ve en son olarak cadının yaşadığına inanılan ormana dalarlar. Ellerinde iki kamera, sanki bize evde izlemek için çekilmişcesine samimi gelen görüntüler eşliğinde düşeriz cadının peşine. Eee, sen gider kadını rahatsız edersen ne olur? Önce çadırına taş koyar, pardon çadırın dışına taş dizer. Can't touch this!!! ya da ken taç dis. Sonra size çalı çırpıdan bebek yapıp ağaçlara asarak size göz dağı verir. Sonra çadırı sallar. Siz ne yaparsınız 3 yetişkin olarak, altınızı pisletirsiniz. Eee siz izin verirseniz, sizi kullanan çok olur! Eşek kadar adam ol, kadının birinden cadı diye kork. Hayır o cadı olsa, niye taşla çöple uğraşsın, yapar bi numara. Demin yukarıda dediğim mesele, illa seninle kedi fare oynayacak, ee sen neden armut toplarsın? Çadırın etrafında dolaşırken çık dışarı. Yok yok, korku filmlerinde pek mantık yok.
Aslında içimizde olan kötülüğün bizi ürkütmesi ve kötü olduğunu sandığımız yanları başkalarında gördüğümüz zaman onları düşmanımız bellememizdir, kötü dediğimiz. Hal böyleyken Sci-Fi bir durum olmadığı takdirde kötünün bizden üstün olma ihtimali yoktur. Karanlıkta duyduğunuz her sesten korkmayın. Bazen eşyalar, moleküller, atomlar da ses çıkarır. Siz hiç parmaklarınızı çıtırdatmıyor musunuz? Olur yani. Korkacak bişey yok. Son olarak izleyenler için The Others'ın şu sahnesi ile konuyu bağlamak isterim:
Yorumlar
Yorum Gönder