Şimdi nereye çuf çufluyoruz?
And the winner is... Pan Am!!! Evet, yeni dizi Pan Am sevilenler listeme girmeyi başardı. 5. bölümünün de yayınlandığı dizi, şu ana kadar başarılı bir çizgi izlemekte.
Önce hoşnutsuzluklarımı dile getireyim, sonra diziyi överiz ;) Efenim, 4 hostes, 1 pilot, 1 pilot olmayı bekleyen karakter ve 1 adet arka tarafta görünen Hint kökenli teknisyen (!?) karakterinden oluşan bir uçuş ekibimiz var. Ne hosteslerden ne düzenlerinden çok anlamam, lakin bu 7 karakterin sürekli aynı şekilde uçuyor olması benim çok aklıma yatmadı. Yani araya hiç farklı pilot, hostes düşmez mi?
Sonracımaaa, Kate isimli güzel kızımızın araya heyecan katması beklenen casusluk hikayesi beni pek tatmin etmedi. Birincisi Kate dizilerde tam sinir olduğum karakter özelliklerine sahip. Çok prensipli (?!), doğruları var ve bunlar uğruna mücadele ediyor. Yaa geç Allasen! İkincisi hiç eğitim almamış, muhtemelen birilerinin kafaya aldığı bir kız gibi duran Kate'e kim Soğuk Savaş'ın o yoğun günlerinde önemli görev verecek? Berlin gibi Savaş'ın zirve yaptığı bir noktada ya da ABD'nin başındaki lideri def etmeye çalıştığı Endonezya gibi çalkantılı bir yerde, gel sen Kate'e güven. I ıhhh. Kim inanır? Wait for it, wait for it.... Kadir İnanır!
Ama gelgelelim sevdim diziyi. Kıyafetler, saç, baş zaten tamam, bize 60lı yılları, Jackie Kennedy'yi, Marilyn Monroe'yu anımsatıyor. Oyunculuklar ortalama. Mekan seçimleri ve uyarlamalar başarılı. Her bölümde ayrı bir ülkeye uçmak eğlenceli. O günün sarsıcı olaylarına tanıklık etmek de oldukça zevkli. Küba'da devrim oldu kaçtık, Kennedy tarihi "Ich bin ein Berliner" konuşmasını yaptı, Sukarno'nun suyunun ısındığına tanık olduk. Paris'te, Londra'da, Monaco'da gezdik. Güzel oldu yani.
Ancak benim için diziyi izlenir kılan şey, senaryodaki ufak tefek hoşluklar. Örneğin Ich Bin Ein Berliner Laura bir gazeteci ile konuşurken gazetecinin "Berliner"in Almanya'da bir tatlı olduğunu söylemesi. Sonra yine aynı bölümde Colette, Fransa'da Nazi yönetimine denk gelmiş ve ailesini kaybetmiş biri olarak Almanlardan nefret ettiğini ve diğerlerinin de sanki hiç bir şey olmamış gibi Almanları tekrar bağırlarına basmasının ona ağır geldiğini açıklaması takdire şayan bir sahneydi. Sanırım şu ana kadar ki en başarlı bölüm buydu. Bu bölümde son olarak Kate'in ortalığı karıştırması üzerine diğer ajanın ona "do you have any idea what it takes to keep a cold war cold" şeklinde cevap vermesi bana "vayyy" dedirten bir diğer unsurdu.
Sözün özü, diziyi izliyoruz, sevme yolundayız, bakalım böyle devam edebilecek miyiz! Koltukları dik konuma getirin, TVnizi/Laptopunuzu açık tutun ve dışarıdaki sesleri kapalı konuma getirin. Hadi bakalım, uçuyoruz....
Önce hoşnutsuzluklarımı dile getireyim, sonra diziyi överiz ;) Efenim, 4 hostes, 1 pilot, 1 pilot olmayı bekleyen karakter ve 1 adet arka tarafta görünen Hint kökenli teknisyen (!?) karakterinden oluşan bir uçuş ekibimiz var. Ne hosteslerden ne düzenlerinden çok anlamam, lakin bu 7 karakterin sürekli aynı şekilde uçuyor olması benim çok aklıma yatmadı. Yani araya hiç farklı pilot, hostes düşmez mi?
Sonracımaaa, Kate isimli güzel kızımızın araya heyecan katması beklenen casusluk hikayesi beni pek tatmin etmedi. Birincisi Kate dizilerde tam sinir olduğum karakter özelliklerine sahip. Çok prensipli (?!), doğruları var ve bunlar uğruna mücadele ediyor. Yaa geç Allasen! İkincisi hiç eğitim almamış, muhtemelen birilerinin kafaya aldığı bir kız gibi duran Kate'e kim Soğuk Savaş'ın o yoğun günlerinde önemli görev verecek? Berlin gibi Savaş'ın zirve yaptığı bir noktada ya da ABD'nin başındaki lideri def etmeye çalıştığı Endonezya gibi çalkantılı bir yerde, gel sen Kate'e güven. I ıhhh. Kim inanır? Wait for it, wait for it.... Kadir İnanır!
Ama gelgelelim sevdim diziyi. Kıyafetler, saç, baş zaten tamam, bize 60lı yılları, Jackie Kennedy'yi, Marilyn Monroe'yu anımsatıyor. Oyunculuklar ortalama. Mekan seçimleri ve uyarlamalar başarılı. Her bölümde ayrı bir ülkeye uçmak eğlenceli. O günün sarsıcı olaylarına tanıklık etmek de oldukça zevkli. Küba'da devrim oldu kaçtık, Kennedy tarihi "Ich bin ein Berliner" konuşmasını yaptı, Sukarno'nun suyunun ısındığına tanık olduk. Paris'te, Londra'da, Monaco'da gezdik. Güzel oldu yani.
Ancak benim için diziyi izlenir kılan şey, senaryodaki ufak tefek hoşluklar. Örneğin Ich Bin Ein Berliner Laura bir gazeteci ile konuşurken gazetecinin "Berliner"in Almanya'da bir tatlı olduğunu söylemesi. Sonra yine aynı bölümde Colette, Fransa'da Nazi yönetimine denk gelmiş ve ailesini kaybetmiş biri olarak Almanlardan nefret ettiğini ve diğerlerinin de sanki hiç bir şey olmamış gibi Almanları tekrar bağırlarına basmasının ona ağır geldiğini açıklaması takdire şayan bir sahneydi. Sanırım şu ana kadar ki en başarlı bölüm buydu. Bu bölümde son olarak Kate'in ortalığı karıştırması üzerine diğer ajanın ona "do you have any idea what it takes to keep a cold war cold" şeklinde cevap vermesi bana "vayyy" dedirten bir diğer unsurdu.
meşhur konuşma sahnesi
Sözün özü, diziyi izliyoruz, sevme yolundayız, bakalım böyle devam edebilecek miyiz! Koltukları dik konuma getirin, TVnizi/Laptopunuzu açık tutun ve dışarıdaki sesleri kapalı konuma getirin. Hadi bakalım, uçuyoruz....
Yorumlar
Yorum Gönder