Ne izlemeli: The Night Manager

İzlediğim en başarılı filmerden biri de Lord of War'dır. Nicholas Cage'le Jared Leto başta olmak üzere birçok başarılı ismi barındıran film Soğuk Savaş'ın puslu ortamından başlayıp günümüze uzanan ve dünyada silah ticaretinin nasıl işlediğini az buçuk gözler önüne süren bir filmdir. Film, silah satışında dünya çapında en yüksek rakamlara ulaşan ülkeleri şu şekilde belirtir: ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya. Yani Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri. Hani şu uluslararası barışı sağlama ve korumakla yükümlü kuruluşun esas organının veto hakkı olan esas abileri.


John Le Carré'nin romanından tv'ye uyarlanan Gece Müdürü (The Night Manager) da aynı konuyu temele alıyor. Getirdiği kar ve diğer ülkeleri etkileyebilme becerisi sunan bu kanlı ticareti, doğrudan ticareti yapanların timsah gözyaşlarıyla eleştirdiği bir uluslararası ortam mevcut. Hal böyleyken, kimsenin son vermeye niyeti olmayan bir durum bu. Gece Müdürü'nün baş karakteri Jonathan Pine da Don Kişot misali bu devlere savaş açıyor.


Kitabı okuma fırsatım olmadı ki çok övülen kitaplardan biri. Anladığım kadarıyla da izlediğimiz diziden çok daha farklı bir kurgu izliyor. Diziye gelirsek... Başrollerde Tom Hiddleston, Hugh Laurie ve Elizabeth Debicki yer alıyor. Oyunculuğun ilahı Hugh Laurie'ye diyecek sözümüz zaten yok da içindeki Loki'den kurtulmuş Tom da bu mini dizi boyunca döktürüyor. Ya da o kadar yakışıklı ki anlamadık beceriksizliğini.


Dizinin açılışı Arap Baharı'nın rüzgarlarının Mısır'ı kavurduğu, Takrir Meydanı'nın dolup taştığı ve Mübarek'in iktidardan düştüğü günlerde vuku buluyor. Kahire'nin lüks otellerinden birinde gece müdürü olarak çalışmakta olan Pine, eline geçen silah ticaretiyle ilgili bazı gizli dokümanları İngiliz Konsolosluğu aracılığıyla İngiltere'ye iletmesi akabinde kendini gizli bir görevle silah tüccarlarının ininde bulur.


6 bölümlük dizinin ikinci sezonu için de anlaşma yapılmış. Ancak kitabı ilk sezonda bitirdikleri için ikincisi için yeni bir senaryonun ne şekilde ve kim tarafından yazılacağını ilerleyen dönemde göreceğiz. 

Kitapla film arasında başta temel olaylar olmak üzere, hikayenin sonu dahil çok farklılık olduğu belirtiliyor. Bu durum belki kitabı okuyanlar için hoşnutsuzluk yaratsa da benim gibi okumamış olanlar için kitabı öldürmeden baştan sona okuma imkanı sağlayacaktır.


Dizi üzerine eleştirilere gelirsem, her polisiye-casus hikayesinde olduğu gibi akıl zorlayan noktalar yok değil. Gizli kimlikle çeteye sızacak adamın geçmişini uyduruk bir şekilde yeniden yazılması, çete liderinin oğlu aracılığıyla kalbine giden yola girmesi ve yavuklusuyla aşk yaşaması gereksiz klişeler olmuş. Ama çok da göze batmıyor. 

Konunun işlenişine gelirsek... Hemen hemen bütün bu tür konulara değinen film/kitap/dizi gibi mecralarda silah ticareti gibi kirli işleri yürütenler hep bir avuç insan gibi sunulması seyirciyi rahatlatmak adına yapılan işi yumuşatma hareketi gibi geliyor bana. Devlet içinden bir iki kişi, kötü doğmuş kötülük için yaşayan birkaç kişi. Bütün mesele buymuş gibi sunuluyor. Ama biliyoruz ki o iş o kadar basit değil. Konunun kenarından dolanacaksan James Bond gibi uydurma kötü karakterler üzerinden uydurma meseleleri tartışabilirsin. Ama ciddi konuları ele alıp, bakmayın siz bu yaramazlara deyip, tek adama bütün çeteyi çökerttirmek pek mantıklı gelmiyor bana. 

İşin içeriğini kenara koyarsak, izlemesi eğlenceli (2. bölüm pek sıkıcı) ve akıcı bir dizi olmuş. Ne izlesem diye dolanıyorsanız, bir şans verebilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Emmy 2017