Gezi Notları: Şam mı Damasküs mü?
Gezgin Baykuş'un ikinci durağı Suriye oldu. Suriye deyince bizim Baykuş'un kafada kumaşlar, baharatlar, taşlar satan satıcıların bağırtıları ve egzotik kokuları eşliğinde grimsi-sarımsı bir fotoğraf karesi canlanıyordu. Bulduğu ise 3.5 G reklamları, rüküşlüğü had safhaya varmış oryantal işlemeler ve Esad ailesinin fotoğrafları oldu.
Daha THY uçuşunun Damasküs anonsu ile zaten afallamış olan bünyem çağın gereklerine uymuş bir Şam ile karşılaşınca hepten hayal kırıklığına uğradı. Elbette aralarda ummayı bulduğunuz Şam'ın izleri olsa da beni tatmin edemedi. Şam özellikle önemli Orta Doğu merkezlerinden biri olduğu için daha fazla korunmuş ve kendine özgü bir yapıda olur diye umarken karşılaştığım şehir Ankara'dan çok farklı değildi. Tamamen olumsuz düşünmemek lazım tabii. Hicaz Demiryolu'nu görüyorsunuz, Kapalı Çarşısı'nda fıstığa bulanmış dondurmasından yiyorsunuz, Emevi Camiisini gezip Hz. Yahya'nın kabrini görüyorsunuz ve o inanılmaz mezelerinden ve et yemeklerinden arak eşliğinde tadıyorsunuz... Bunları başka yerde yapamıyorsunuz. Ama bir köşe başında size cinli lamba satmaya çalışan bir tüccarla da karşılaşmıyorsunuz. Dünya siyasetinin yıprattığı, demokrasi kisvesi altında yaşatılan diktatörlüğün kendini hissettirdiği ve öznelliği öldüren küresellik virüsünün bulaştığı bir şehir buluyorsunuz karşınızda.
Sonraki Orta Doğu deneyimlerimden üzere anlayacağım nokta, Orta Doğu'da belirgin bir şekilde her adım başı fotoğraf dikilerek iktidarın halk üzerinde görünür olması ortak bir nokta. Bütün Esad ailesi size iç çamaşırı dükkanının yanından da lüks bir meydanın ortasından da sırıtıyor. Burdayız, we are not ignorable...
Diğer bir acı tespit ise Türkiye'nin kaçıp kurtulmaya çalıştığımız Orta Doğu kültürünün tam içinde olduğu. Halklar da, şehirler de birbirine çok benziyor. Bu tespitin acı olmasının nedeni bütün kötü olanların benzer olması. İnsanların birbirini göz göre göre kandırmaya çalışması, çarpık kentleşme, elitist bakış açısı, yabancı hayranlığı... Uzar gider bu!
Sonradan kısa süreli kalma imkanı bulduğum ve maalesef pek gezemediğim Halep ise çok daha kendine özgü, ummayı daha çok beklediğim manzaraya yakın. Bir dahaki sefere artık!
Ülkemize bu kadar yakın ve son dönemde vize sınırlarının kalktığı bu ülke öyle ya da böyle görülmeye değer. En azından o yemekleri, tatlıları ve kakuleli türk kahveleri için...
Not: Yazının orjinali 2009 yılına aittir ;)
Not: Yazının orjinali 2009 yılına aittir ;)
Yorumlar
Yorum Gönder