Tranformerlaştırdıklarımızdan mısınız, yoksa transformerlaştıramadıklarımızdan mı?

Transformer serisinin son filmi de gösterime girdi, çok şükür. Bir an o berbat ikinci film ile sona erecek diye korkmuştuk, bu hayatımızda sarsıcı değişiklikler yapan filmler dizisinin.

Aradan geçen yıllar ve bende bıraktığı etki ile ilk iki filme ilişkin aklımda çok birşey kalmadı. Velakin diyebilrim ki ilk film, çocukluk yıllarımızdan aklımızda kalan çizgi film görüntülerinin son teknoloji ile birleşimi sonucu kötü senaryosuna ve konu mankeni gözel bayana rağmen izlenir bir nitelikteydi. Ayrıca John Turturro'su ve alem adam aile babasını canlandıran Kevin Dunn ile keyifli zaman geçirmemizi sağlamıştı. Şimdi net hatırlamıyorum ama alt planda bize yine siyasi içerikli mesajlar vermeye çalışıyordu yanılmıyorsam. Ben o mesajı alamamışım.

İkinci film ise aynı kötü bayan oyuncusu, daha sıkıcı konusu ve niyeyse gelenek olduğu üzere "ikinci film, daha fazla aksiyon, kan, gürültü, şiddet" unsuru ile oldukça kötü bir izlenim bırakmıştı.

Haa, diyeceksiniz bütün bu yorumlara rağmen neden bir de Üçüncü filme gittin diye? Hımm, vizyonda pek düzgün film yok, öncelikle. Ağlak ve sağlak Türk filmlerinin beni açmaması ve biraz da kadroya eklenen John Malkovic'in varlığı ile kendimizi gişe kuyruğunda bulduk.

Yeni bir satır başı açıp demeden geçemeyeceğim. 3D olayı artık çığrından çıktı. Filmleri gözümüdeki o korkunç gözlük olmadan izleme imkanı sunmayan sinemaları kınıyorum. Sırf daha fazla parayı cebe atabilmek adına, 100 dakikalık filmin toplasan 5 dakikasını geçmeyecek 3D görüntüleri izlemek adına bir dolu bilet parası ödüyoruz.

Dönelim Ayın Karanlık kısmında ne olup bittiğine... Batı cephesinde yeni bir şey yok aslında. Yine, Yeni, Yeniden... Autobotlarla Deceptionların niyeyse bitmek bilmeyen mücadelesi devam ediyor. Mummy'nin ilk filminde öldüğünü (?!) düşündüğümüz mumyanın ikinci filmde tekrar canlanması olayının farklı bir boyutuna bu filmde de rastlıyoruz. Hollywood duy sesimi, bırakınız ölüler ölü kalsın...

John Malkovic'i daha iyi bir performansla çok daha iyi filmlerde izleme fırsatı varken bu filmle vakit kaybetmenin bir anlamı yok.

Unutmadan belirtmek isterim ki yine politik bir alt metinimsi filmi sarmakta. Amerikan'ın bitmek bilmeyen 11 Eylül sendromu burada da kendini göstermekte. Düşman saldırısı ile yıkılan gökdelen özellikle beni çok rahatsız etti. Her hareketinin altında yatan meşrutiyetsizliğinin yanı sıra şüpheciliğin de had safhaya çıktığı Amerikan müdahaleleri/açıklamaları/sayıklamalarından biri olarak benim bünyemde yer eden 11 Eylül, yıkılan gökdelenler, kuleden düşen insanlar, sonrasında kat ve kat fazlası ile katledilen Afganlar, Iraklılar ile artık filmlerde basite indirgenerek veyahut fakir edebiyatına malzeme edilerek harcanmaması ve duyarsızlaştırılmaması gereken bir konu. Karnımız zavallı yahudilerin dünyanın gördüğü en kötücül insanı Hitler tarafından katledilmesini izlemeye tok olduğu gibi bu konu da artık limitini aşmış durumda.

Son dönem birçok Hollywood yapımı için dile getirilen sinemada değil de evde bir pazar günü miskinlik yaparken izleyebileceğiniz film kategorisine koymak lazım bu filmi de.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Gezi Notları: Bangladeş