Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Coming soon

Resim
Bir İtalya obsesifinin mini İtalya turu çok yakında burada yerini alacak. Milano-Venedik-Floransa-Siena-San Gimignano-Roma mekanımız, gezginimiz Baykuş pek tabi kii! Beklemede kalın...

Gece gelen yabancı

Resim
Pazar akşamı, ansızın kapımızda bir yabancı bitti! Dört ayaklı, uzun kuyruklu, pembe patili...Ben de eşim de kedi manyağı olduğumuz için hayvanı hemen beslemeye ve sevmeye giriştik. Önce kapının önünde severken, "hımm içeri de girer mi ki bu" sorusunun cevabını bulmak adına kapımızı açtık ufak yabancıya. Sonrası belli... Artık yabancı sayılmaz. Nasıl oldu, ne ara karar verdik, neden, niçinnn soruları eşliğinde birden kedi sahibi olduk. Hayatta pazar gecesi koltuğun üstünden popişi kaldırıp bişey yapma yanlısı olmayan ben ve benden geri kalmayan eşim, ne olduğunu anlamadan organize olduk. Birden kediye su kabı, dışarıdan kum, yatması için bir köşe vs. kısa bir sürede hayata geçirildi. Başka herhangi bir konuda bu performansı gösterir miyiz bilmiyorum. Organizasyon devam etmekte tabii. Veteriner bulundu, aşılar yapıldı, temizlik işlemleri. Kedi yıkanır mı yıkanmaz mı tartışmasını bir kaç cırmık, havlu içinde çaresizce bakınan bir kedi ile cevaplandırdık. Adını koyamadı

Sum sum summertime sadness

Resim
Duymayan kaldı mı bilmiyorum ama bir de ben diyeyim istedim: Lana Del Rey dinleyin ve dinletin! Sonbahar gibi hafif bulutlu, hafif serin, tuhaf  bir hüzün, bir yandan yaşadığını hissetme... Tori Amos, Paula Cole, Chantal Kreviazuk tarzında bizi düşünceden düşüncelere götüren bir ses, bir acayip duygu yoğunluğu... Bir de sonbahar için H&M'in tanıtımını üstlenmiş. Bir kadını nereden vuracağınızı biliyorsunuz :p

Şimdi ben geriye giderken direksiyonu sağa kırsam araba da sağa gider mi?

Resim
Ey okur, blog ne işe yarar? Okur için ıvır zıvır konularda diğer insanların ne düşündüklerini görme, pasta börek tarifi alma, ruj far alıyorsan önceden yorum okuma, vaktini boşa harcama vs... Çok işlevsel bir yönü var yani. Ben de bu işlevsellik işine bir de "sinir oldum, kamuoyuna şikayet ediciim" niteliği ekliyorum. Nasıl mı oluyor o? Geçen sene iş yerinde bir park sorunu yaşadım. Şimdi işe geç gelen arabası ile park yerlerini turlar turlar, sonunda ya dışarıya park etmek üzere mekandan ayrılır ya da edepsizlik edip bir yerlere sıkışır. Ben de geç geldiğim bir gün öyle sersem sepelek arabayla dolanıyorum. Acaip araba kullanırım, tek hamlede arabayı park ederim gibi iddialarım yok ama yine de "eh işte iyiyim be" şeklinde bir bayğan sürücüyüm. Şimdi dikdörtgen şeklinde bir park yeri düşünün. Dikdörtgenin uzun köşelerine yaklaşık 7-8 araba park ediyor. Normalda park yerinin en ücra köşesini oluşturan bu dikdörtgende yer bulurum, ancak heyhattı ki kadere o gün d

Siz beni kovmuyorsunuz, ben istifa ediyorum!

Küçükken okula gitmeyi sevmezdim, her fırsatta kaçmak için bahane arardım. Başarılı bir öğrenciydim aslında, kaçmamı gerektiren bir durum da yoktu ama niyeyse sabah erken kalkıp, bütün gün o dört duvar arasına kapatılmak aklıma yatmazdı. Hatta Erkin Koray'ın kendi çocuğunu (cinsiyeti hatırlayamadım) okula göndermeyip, evde eğitim verdiğini duyunca pek takdir etmiştim. İşte bu nedenle, üniversiteye başladığımda pek mutlu olmuştum. Ders sayıları az, istersen asarsın, ohh... Anarşik ruhuma uygun. Eh hal böyle olunca kaçınılmaz bir şekilde yüksek lisans da yapıldı. Ama ne var ki, hayatın acı gerçeklerinden kaçış yok! İlla ki bir noktada işe girmek zorundasınız. Hatta o nokta azıcık uzarsa insan bunalıma bile girer. Neyse işte böyle böyle işe girdim. Sonra bir şekilde o işten ayrılıp şimdikine girdim. Ama değişmeyen bir şey var! Benim ruhum hala daralıyor. Kalk her sabah gel!  Aslında işe başladığınız ilk 3-6 ay arası bir süre gayet güzel geçer. Çünkü bildiğiniz salaksınızdır. Çün

Tuvalet üzerine monolog

Resim
This post is not for the faint of heart! Bilmem en mahrem yerlerden biri olduğu için midir yoksa eylemin içeriğinden midir tuvalette gerçekten insanın aklı çalışmaya başlar :) En azından benim için öyledir. Üniversitede ödev, makale vs. hazırlarken bir yerlerde takılıp kalınca bir tuvalete uğrar, herhangi bir eyleme bile gerek yok, sadece kapıyı kapatıp derin düşüncelere dalar, çözümü bulurdum. Bir de en yaygını kitap, gazete okumaktır ki hiç anlam veremem. Sonrasında o kitaplara da pek iyi gözle bakmam! Burada amaç kitap okumak mı, yoksa kitap gerçekten bir araç mı emin değilim. Mesela siz hiç uçakta, elinde uçağın koltuk arkasına koyduğu dergi ile tuvalete giden gördünüz mü? Görmemişsinizdir. Devamını getirmeyeyim. Sanmayın ki tuvalet üzerine düşünceler bu kadarla sınırlı! Mesela bizim iş yerinin tuvaletinde duvarda "tuvalet medeniyet"tir yazıyor. Eskisinde de "nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak" tarzı bişeyler vardı. İkincisi direk konuy

Afrika Afrika duy sesimizi, bu gelen WASP'ın ta kendisiiii

Resim
Sizi bilmem ama ben film izlerken öyle büyük beklentiler içinde olmam. Ya da izledikten sonra her bir filmi kötüleme merakı içinde olan bir insan değilimdir. Film işte, ne bekliyorsun. Seni baymadığı sürece iyidir. İlla ki başyapıtlar, çok sevilenler varır, onlar ayrı. Tür olarak da kendimi kısıtlamam, Fransız draması ya da anlamsız Amerikan komedi filmi olmaması bile bazen yeterlidir.  Geçen facebookta bir arkadaşım "Machine Gun Preacher"ı izlediğini ve hiç beğenmediğini yazmıştı. Bakalım neymiş bu dedik, girdik IMDB'ye.Fotosunda genelde anaakım filmlere verilen ödülleri yazarlarken kondurulan yaprakları görünce (bkz: şekil 1 A) hımmm dedim. Gerard Butler var, ouuww dedim. Posterda Afrikalı bebe var, Sudan vs yazmışlar konuya vayyy dedim. Ve filmi izlemek üzere internetten edindim ;) Uluslararası İlişkiler okumuş bir insan olarak karşıma Afrika ile ilgili film çıkınca dayanamıyorum. Ayıla bayıla izliyorum. Tabi ayıla bayıla diyince yanlış anlaşılmasın, zevk

Yaz Bekarı

Resim
Gülşen Bubikoğlu'nu sevmeyen Türk kadını var mıdır acaba? 70 yıllardaki saçları, kıyafetleri, özellikle Tarık akan'la aşk filmlerini sevmemek mümkün mü? Bugün Göksel'den "Sen Bensiz, Ben Sensiz"i dinlerken aklıma Gülşen Bubikoğlu'nun "Yaz Bekarı" (1974) filmi geldi. Konusunu hemen özetleyelim: Orhan (Tarık Akan) mutsuz bir evliliği olan bir işadamıdır. Evliliğini karısından çok oğlu için devam ettirmektedir. Karısıyla ettiği kavgalardan birinin ardından evi terk eder ve kafa dağıtmaya gittiği barda, şarkı söyleyen Leyla'dan (Gülşen Bubikoğlu) çok hoşlanır. Kadar bu ya, bir yaz yağmuru anında aynı taksiye binerler ve herşey böyle başlar. Filmin bu aşamasından sonra kendini bekar tanıtan Orhan'ın Leyla'yı elde etmek için yaptıkları romantik-komedi tadında ilerliyor. Ne var ki her evlilik dışı ilişkide olduğu üzere Orhan'ın da karısı bu ilişkiyi öğrenir. Orhan gerçekten aşık olduğu Leyla'dan vazgeçmek istemez ama Leyla böyle bi

Aramızdaki Huzursuz Ev Kadınları

Her insanın dünyaya gelişinin bir amacı var mıdır, bilemiyorum? Ancak herkesin bir modeli ve büründüğü karakter var, işte ondan eminim. Başlığımızdan anlaşılacağı üzere, bugün üzerinde duracağımız karakter ev kadını. Ev kadını diyorum, yanlış anlaşılmasın. Kast ettiğim çalışmayan, evde çocuk büyüten vs. kadın değil. Doğuştan "ev kadını" genleri ile dünyaya gelenler. Ey okuyucu, kimdir ev kadını? Ev kadını, yaşı başı kaç olursa olsun sosyal ortamlarda güne gitmiş kadın gibi süzülen, hayatta kendini iş ile değil eve ilişkin hususlarla kanıtlamaya çalışan, koca-çocuk hasreti çeken/amaçlayan ve ev ayakkabısı olan kişidir. Evet, ev ayakkabısı. Bu türü böyle ayırt etmeniz çok kolaydır. Bir insan niyedir ev ayakkabısına sahip olur? Hele de 40lı yaşlarında, gün gün gezmeyen biriyse? Teknolojik devrimler arka arkaya patlarken, insanlar ipaddan twit atmaktan kendini alamazken "ev kadını" çantasında ev ayakkabısı ile size gelir. Bu haftasonu arkadaşlarla evde takılalım m

Gezi Notları: Bratislava

Resim
Gezgin Baykuş'un geçen yıl içinde konduğu yerlerden biriydi, Bratislava. Hollywood filmlerinden birinin seti sanabileceğiniz küçüklüğe ve sevimliliğe sahip bir şehir. Gittiğim dönemdeki soğukluktan ötürü etrafı sis sarmış olması da gerçeküstü havasına biraz daha büyüleyicilik eklemekteydi.   Şehir meydanı olarak tasvir edebileceğimiz küçük bir meydan cafe'lerle, İtalyan restoranları ve barlarla bezenmiş durumda. Hayatın çoğunun aktığı yer küçük bir meydandan ibaret diyebiliriz. Gerçi kısıtlı bir zamanda gördüğümüz kısıtlı mekanları bütün Bratislava'ya denk tutamam. Şehre ilişkin diğer bir güzel nokta ise insanları. Çok cana yakın ve güleç yüzlüler. Hemen hemen aynı ulusun belli bir dönemi beraber geçirmiş olan Çek Halkı gibi soğuk değiller. Bundan dolayı illa tercih edilecekse Bratislava'yı üs edinin, Prag'ı ziyaret edin. Hem daha ucuz konaklar, yemek yersiniz hem de daha huzurlu bir ortam edinmiş olursunuz.   Bratislava!da gittiğim 3-4 İtalyan

Gezi Notları: Prag

Resim
Zaman, özellikle de iyi geçtiği zaman hızlı geçen bir kavramdır. Zaman ve mekan kavramlarını yitirmeme neden olan iş temposuna başlayalı bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen kendimi hala 2009 yılında nisan aylarında bir yerlerde gibi hissediyorum. İşe başından başlamak gerek, ondan dolayı da ilk durağa, Prag'a dönmeli! Prag'a şehrin üst kesimlerinden giren her yolcu gibi gördüğüm manzara benim de çok ilgimi çekmişti. Şehrin ortasından geçen bir nehir, nehrin üstünü süsleyen köprüler ve hangi çağda olduğunuzu anlamanızı zorlaştıran eski binalar... Daha niceleri olan bir görüntü olsa da, bilinmez çocukluğumuzda dinlediğimiz Orta Çağ hikayelerinden midir, bu görüntü insanın içinde romantik bir noktayı dürter. Bütün manzarayı benim için bozan ise herkesin ayılıp bayıldığı Charles Bridge olmuştu! Siyah, pastel tonlardaki manzarayı lekeleyen bir isyankar. Hemen merkezde bulunan bir otelde kalmanın dayanılmaz hafifliği ile kendimi yarım saat içinde şehri k

Gezi Notları: Şam mı Damasküs mü?

Resim
Gezgin Baykuş'un ikinci durağı Suriye oldu. Suriye deyince bizim Baykuş'un kafada kumaşlar, baharatlar, taşlar satan satıcıların bağırtıları ve egzotik kokuları eşliğinde grimsi-sarımsı bir fotoğraf karesi canlanıyordu. Bulduğu ise 3.5 G reklamları, rüküşlüğü had safhaya varmış oryantal işlemeler ve Esad ailesinin fotoğrafları oldu.   Daha THY uçuşunun Damasküs anonsu ile zaten afallamış olan bünyem çağın gereklerine uymuş bir Şam ile karşılaşınca hepten hayal kırıklığına uğradı. Elbette aralarda ummayı bulduğunuz Şam'ın izleri olsa da beni tatmin edemedi. Şam özellikle önemli Orta Doğu merkezlerinden biri olduğu için daha fazla korunmuş ve kendine özgü bir yapıda olur diye umarken karşılaştığım şehir Ankara'dan çok farklı değildi. Tamamen olumsuz düşünmemek lazım tabii. Hicaz Demiryolu'nu görüyorsunuz, Kapalı Çarşısı'nda fıstığa bulanmış dondurmasından yiyorsunuz, Emevi Camiisini gezip Hz. Yahya'nın kabrini görüyorsunuz ve o inanılmaz mezelerinden v

Gezi Notları: Endonezya

Resim
Uzun ve yorucu bir uçuş, Singapur'da kısa bir molanın ardından Cakarta semaları pencereden görünmeye başladı. Toplam 17.000 adadan oluşan Endonezya kafamda Bali ile özdeşmiş olduğundan beklediğim manzara ile bulduğum tabi ki bir olmadı. Cakarta büyük, tropik bir orman üzerine inşa edilmiş, gökdelenleri ve Ankara'dakinin 3 nesil ötesi imajı çizen üst geçitleri ile tipik bir Uzak Doğu şehri. Hafiften boğucu ve nemli bir havası var. Yollar sivrisinek vızıltısını andıran motosiklet sürüleri ile dolu. Dünyanın başka herhangi bir yerinde bu kadar çok motorsiklet var mıdır acaba? Hatta motorsiklet-araba taksileri de mevcut. Birinci elden denemiş biri olarak diyebilirim ki soluduğunuz egzozun haddi hesabı yok. Maceracı ruha gerek yok, bu konuda. Hükümet ve yönetim açısından, adalara dağılmış olmanın getirdiği bir çok sıkıntı çekmesine rağmen Cakarta gelişmiş bir ekonomiye sahip bir ülkenin görüntüsünü sunuyor. Çok sayıda, hatta yaşam merkezine dönüşmüş alışveriş merkezleri

Gezi Notları: Made in China

Resim
Marco Polo Çin'e giderken bulmayı umduğu neydi, bilemiyorum. Ancak benim bulmayı umduğum Çin küçük evleri, küçük insanları, her yerden taşan sweat shopları ve anti hijyen karışımı bir yapıydı. Bulduğum yine umduğum olmadı. Bu ne kadar sevindirici ya da ne kadar üzücü, bilemiyorum. Öncelikle Pekin denilen metropolden başlamak lazım. Uzun ve çok sayıdaki gökdelenleri ile Marco Polo'nun gittiği Pekin'den çok uzak bir görüntü ile karşılaşıyorsunuz. Zaten bu görüntü, ejdarha esintili havalimanına ayak atmanızla kendini hissettiriyor. Oldukça büyük, modern ve havadar. Pekin gibi işte. Pekin, küresel cangılın ana atarlarından biri olarak, size çağın gereklerini son raddesine kadar sunuyor. Restoranlardan, eğlenceye ve tabi ki kapitalizmin temeli alışverişe dair ne ararsanız bulabiliyorsunuz. Pekin'de dünyanın en tanınmış markalarını uzay üssü görünümlü AVM'lerinden temin edebileceğiniz gibi, ziplenmiş formattaki "çakma" AVM'lerinde de taklitleri

Gezi Notları : Kuveyt

Resim
Kuwait City... Gitmeden önce bende yarattığı beklenti Dubai'ninkinden farklı değildi. Gerçi bundan yaklaşık 20 yıl önce işgal altında olduğunu ve bulundurduğu petrole rağmen küçük bir ülke olduğunu gözden kaçırdığımı gidince anladım. İnşaat halinde gökdelenleri, yerlisi Al Shaya'nın Starbucksları ile kısa zamanda zengin Orta Doğu ülkelerinin bir diğeri olarak yerini alacak gibi gözükmekte. Aralık ayının soğuğunda gittiğim ve kemiklerimi ısıtan sıcağında mest olduğum şehir, Orta Doğu'da görmeye alışık olduğumuz kum rengi tonlarının hakim olduğu, etrafta beyaz elbiseleri içinde dolaşan adamların ve tabi ki lüks arabaların olduğu bir yer. Dünyadaki en büyük akvaryumlardan biri bu şehirde bulunmakta. Zaten körfezin hemen kenarında kurulu olan şehrin bazı bölgelerinde karşınıza çıkan palmiye ağaçlı, deniz manzarası bir nefes almanızı sağlayacak. Yemek yönünden diğer Arap ülkeleri gibi keyfinizi yerine getirecek. Humuslar, mezeler, tatlılar, envai çeşit meyve suları.

Gezi Notları: Oman Oman

Resim
Bir elin parmakları kadar Orta Doğu ülkesi görmüş olsam da içlerinde beni kendine hayran edeni Oman'dır. Çölle denizin buluştuğu noktada kurulmuş beyaz bir şehir Muskat. Etraftaki dev boyuttaki altın rengi kahve fincanı şeklindeki çeşmeleri, gemi maketleri, souk'u, beyaz arabik binaları ile uçan halısı ile Alaadin'i görmeyi bekleyebileceğiniz bir yer. Kaldığımız Al Bustan dünya üzerindeki sayılı otellerden biri. Lezzetli açık büfesi, kumsaldaki pavillion'u ve eşsiz deniz ürünleri mutfağı, palmiye ağaçları ile çevrili havuzu, ihtişamlı lobisi ile sizi kendinize aşık edebilecek bir otel. Kumsalda rahatlıkla güneşlenip denize girebiliyorsunuz. Akşamları leziz kokteyllerden biri eşliğinde deniz esintisinin tadına varabiliyorsunuz. Dedim ya, ben Oman'ı çok sevdim. Muskat dünya üzerinde yaşamaktan keyif alabileceğiniz şehirlerden biri. Bir çok yerde bulamayacağınız kalitede Japon restoranından, saatlerce mojito eşliğinde dans edebileceğiniz Küba barına