Siz beni kovmuyorsunuz, ben istifa ediyorum!

Küçükken okula gitmeyi sevmezdim, her fırsatta kaçmak için bahane arardım. Başarılı bir öğrenciydim aslında, kaçmamı gerektiren bir durum da yoktu ama niyeyse sabah erken kalkıp, bütün gün o dört duvar arasına kapatılmak aklıma yatmazdı. Hatta Erkin Koray'ın kendi çocuğunu (cinsiyeti hatırlayamadım) okula göndermeyip, evde eğitim verdiğini duyunca pek takdir etmiştim. İşte bu nedenle, üniversiteye başladığımda pek mutlu olmuştum. Ders sayıları az, istersen asarsın, ohh... Anarşik ruhuma uygun. Eh hal böyle olunca kaçınılmaz bir şekilde yüksek lisans da yapıldı. Ama ne var ki, hayatın acı gerçeklerinden kaçış yok! İlla ki bir noktada işe girmek zorundasınız. Hatta o nokta azıcık uzarsa insan bunalıma bile girer. Neyse işte böyle böyle işe girdim. Sonra bir şekilde o işten ayrılıp şimdikine girdim. Ama değişmeyen bir şey var! Benim ruhum hala daralıyor. Kalk her sabah gel! 

Aslında işe başladığınız ilk 3-6 ay arası bir süre gayet güzel geçer. Çünkü bildiğiniz salaksınızdır. Çünkü ne o iş yerinde dönen entrikalardan haberdarsınızdır, ne de o kadar fazla entrika içine çekilirsiniz. 6 ay sonra işe başlayan o saf kız bir köşede bilmemkimi çekiştirir, yaşadığı bir olay karşısında intikam planları kurar vs. Bir de işten iyice soğuduğunuz, motivasyonunuzun hasmane hareketlerle :p düşürüldüğü dönemler vardır. İşte o dönem çok yaratıcısınızdır. Bıraksalar senaryo yazarsınız. En azından benimkiler öyle geçer. Eski Türk filmlerindeki sandalyesi arkaya dönük, elinde purosu ile oturan ve masanın arkasında boynunu bükmüş duran eski patronuna "hani hatırlar mısınız bir genç vardı, hani bütün hevesinin içine s...tığınız!" diyen kişi olarak kendimi hayal ederim. Sonra tabii en güzel istifa sahneleridir. İlla ki maaşı 3-4 kat olan, prestijli, holivud filmlerinde ince topukla etrafta koşturan profesyonel iş kadını görüntüsü yaratacağınız bir iş çıkacaktır karşısınıza. Sonra girersiniz patronun odaya, şeytani bir gülüş ile masaya istifa mektubunuzu fırlatır, "al sen bunu bipppp" dersiniz. Eheheh tabii kızgınlık anı, insan ne dediğine dikkat edemiyor. Bir diğer sahne de (niyeyse) insanlar size bir veda partisi/yemeği düzenlerler. Siz de birden Angelina Jolie gibi güzelleşip etrafa ışık saçar bir şekilde katılım gösterir, hafifi TRT spikeri sesi ile gayet vakur şekilde bir veda konuşması yaparsınız. Herkesin yaptıklarını, aksini yapmışlar gibi anlatarak teşekkür eder, lafı gediğine koyarsınız. Oh beee, düşünmek bile rahatlattı!

Şimdi ben bunları niye anlattım, burdan bir veya daha çok mesaj mı yolluyorum? Yok öyle ulvi amaçlarım yok. Sadece son dönemde iş hayatına duyduğum nefret tavan yaptı,aklıma sürekli havalı istifa sahneleri geliyor, paylaşayım istedim. Bir de okul-iş hayatı gelişimime bakarak, aslında yapmam gereken bir iş yapmadığımı anlamaktayım. Sonra işsiz kaldığım takdirdeki senaryolar gözümde canlanmakta ve hayata dönmekteyim :)

Kıssadan hisse, siz siz olun yeni iş bulmadan eskisinden istifa etmeyin! Ama yeni manita bulmadan eskisini bırakmam tripleri ayıp, ona da girmeyin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Masalların gerçek sonları...