Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

uzun ince bi yoldayımmm

Resim
Hafta sonunu güzel bir şarkı ile sonlandıralım...

There and Back Again

Resim
Evettt, sonunda beklenen fragman yayınlandı. Peter Jackson'ın The Hobbit: An Unexpected Journey, Lord of The Rings'deki orjinal kadro ve kitaptaki orjinal karakterleri ile karşımızda. Oleyyyy :) İzlemek için buyrun ... Bir senecik kadar bir bekleme süresi sonunda tekrar Lord of the Rings coşkusu yaşayacağız. Şimdilik iki filmden oluşacak Hobbit serisinin ilk filmi 14 Aralık 2012'de gösterime girecek. Cate Blanchett'tan Orlando Bloom!a birçok tanıdık simayı tekrar görebilme şansına erişeceğiz. Özlemişim valla. Şimdilik trilogy'yi izleyip biraz nefis bastırayım bari...

Sıra Sıra Diziler

Resim
Dün bocek yiyen peygamber 'in Scrubs'ı özlemişiz demesi üzerine ben de dizi nostaljisi yaptım kendi kendime. Neler izliyodum, neleri izlemeyi özlemişim vs diye. Aklıma ilk gelen Lost oldu tabii. Altı sene boyunca indir, etraftan bul, topla derken harala gürele ve heyecanla izlemişiz de bitirmişiz Lost'u. Şimdi geriye dönüp baktığımda Lost eskiden aşık olduğum sevgili gibi. İlk başlarda merak, tatlı bir heyecan ve "ben diziyle ömrümü geçiririm" hayalleri eşliğinde başlamıştım izlemeye. İlk sezon nasıl bir coşku, nasıl bir mutluluktu. İkinci sezon sıkmış, 3. sezon iyi, iyi dedirtmişti. Bir ayrılıp bir barışan sevgililer gibi sezonları izliyorduk. Ne oldu sonunda? Erken bitmesi gereken ama sevdiğimiz için bitiremediğimiz ilişkiyi uzatmalara aldık, 6. sene tabii cılkı çıktı ilişkinin. İşin sonunda ne hayallerimiz kalmıştı, ne acaba dediğimiz soruların cevabını almıştık. Hüsranla bitti işte. Yine de geriye dönüp keşke dememek lazım :p Sonra daha eskilere gittim.

Let it snow

Resim
Şu yeni yıl olayı ister istemez insanın içini bi kıpraştırıyor. Etrafta Jingle Belss'ler, çam ağaçları, fake santalar insanda sıcak çikolata içmiş etkisi yaratıyor. Sorsanız yeni yıla giriyoruz da ne oluyor diye? Valla bişi olduğu yok. Ne boyumuz uzuyor, ne aklımız artıyor. Amerikan filmlerinin içimize işlediği gereksiz ve anlmasız bir mutluluk duygusu dışında bir olayı yok. Ama dedim ya, sevimli bişi. Bu günlerde etrafta bol bol duyduğumuz new year şarkılarından dinliyim, hatta dur let it snow dinleyeyim derseniz, firefox'unuzu açın, google'a girin ve let it snow yazın. Karşınıza aşağıdaki şekil 1A'daki gibi kar yağan bir ekran çıkacak. Hatta bir süre tutarsanız ekran buğulanıyor da. Pek bi şirin, deneyin.

Pipomun Dumanına Sarsam, Saklasam Seni!!!

Resim
2009 yılında Guy Ritchie imzalı Sherlock Holmes vizyona girdiğinde, hem de başrollerinde Robert Downey Jr., Jude Law ve Rachel McAdams olduğunu gördüğümüzde koştura koştura gittik sinemaya. Küçüklükten beri okuduğumuz ya da filmleri karşımıza çıkan Sherlock Holmes karakterini zaten severken, bir de Robert Downey Jr. tarafından hayata geçirilmesi bulunmaz nimet gibiydi. Holmes'un öngörülülüğünü gösterircesine hareketi yapmadan bilmem kaç hamle öteyi görmesini izlediğimiz sahneler "vay anasını" dedirtti. Jude Law'un Watson karakteri doğal olarak hikayedekinden daha çok sevildi, adam yakışıklı neticede! Kısacası bize Oscar'lık bir şölen sundu gibi atmasyon iddialarda bulunmadan eğlendirme konusunda başarılı bir film izledik. Lakin takvimler 2011'i gösterirken o da nesi! Dınınınnnn... Önce fragmanını izledik Sherlock Holmes: A Game of Shadows'un. Aynı ekip, farklı konu, mekan. Olabilir yauuu derken gittik yine sinemaya. Baktık ekipte Jarred Harris de var.

BFF Sorunsalı

Resim
Konu kadınlar olunca niyeyse erkekler çok ön yargılı yaklaşıyor, hemen belli kalıplara indirgeniyoruz. Yok kadınlar şöyle, yok kadınlar böyle! Özellikle kocamla (yılların evli kadınıymışım gibi bööle tabirler kullanmak ağır kaçıyor ya neyse) kadınların arkadaşlıkları üzerine hareretli tartışmalarımız oluyor. Efenim neymiş, kadınlar kısknçmış, birbirlerini çekemezmiş, o yüzden gerçek anlamda (bir erkeğin bir diğer erkekle kurduğu arkadaşlık-dostluk ilişkisi gibi) arkadaş olamazlarmış. Yok ööle bişi! Bu da bazı (niteliğini vurgulamak istemediğim) kadınların ortaya çıkıp, ben bir tek erkeklerle anlaşabilioruuummm demesi gibi bi mit! Şimdi kadınlar ister arkadaşları ile olsun, ister dost dedikleri kişiler ile olsun, kıskançlık ve rekabet gibi hislere kapılabilir, inkar etmiyorum. Bu hisler zaten minimum düzeyde varoldukları sürece arkadaş, dost olarak kalabilirsiniz, yoksa ortalık mahşer yerine döner. Ama erkekler arasında hiç bir zaman bu hislerin varolmadığına da inanmıyorum. Bu insan

Season Finale

Resim
Ne derler, Allah bir kapıyı kapatırsa öbürünü açar! Bu kural hayatın bir çok aşamasında işliyor. Mesela Dexter ve Homeland sezonu kapatırken, Mad Men, Game of Thrones sezonu açmaya hazırlanıyor. Fena spoiler içerikli olabilecek satırlara geçmeden, okuyucuyu uyarayım yoluma devam edeyim. Dün Dexter'ın finalini izledik ve ülenn, üleenn burda bitmez bu iş diyerek sezonu kapadık, hafif bir hüzün ve nasıl geçecek bir sene dedirtecek bir heyecan içerisinde. İlk sezondan beri temposunu ve standartını düşürmeyen Dexter, Doomsday Killer ile işini bitirdi kiii yola nasıl devam edeceğiz bakalım dedirtmedi bu sefer. Miami'de hırka ile gezen adam psikopattır cümlesini haklı çıkarak Stajyer Louis, kafayı seri katillere ve belki bilinçli belki bilinçsiz (Mümkün mü acaba?) Dexter'a takmış durumda. Seri katiller üzerine geliştirdiği bilgisayar oyununu Dexter'ın beğenmemesi ile aşağılanma yaşayan Louis, ice truck killer imzalı el-kol (neyse işte) ile "game on" dedi Dexter&#

Karakolda Ayna Var...

Resim
İngiliz dizilerini izlemekten zevk alıyorum ama hangisi olursa olsun tanımlayamadığım bir eksiklik seziyorum. Görüntü kalitesi Amerikan dizilerinden alışageldiğimiz tarzda olmadığından mı, İngilizlerin donuk ve resmi halinin dizilere fazla yansımasından mıdır nedir bilemiyorum. Ama "Houston, we have a problem!". Gelelim son Brit dizilerden olan "Black Mirror"a... Charlie Brooker'ın senaryosunu yazdığı dizinin 3 bölüm (her bölümün kendi bağımsız konusu olacak), kısa bir dizi olması planlanıyormuş. Dizinin teması günümüz internetinin ve bilgisayarlaşan ortamın insan üstünde yarattığı etki/yıkım. Hafiften sci/fi olma iddiasında olan dizi kendini Alacakaranlık Kuşağı gibi bir türe yakın duruyormuş. Muş'un nedeni ilk bölümde bize bunu hissettirememiş olmasından ötürü. İlk bölüm National Anthem adı ile pazar gecesi izleyici ile buluştu. Benim bugün itibariyle izleme olanağım olan dizinin ilk bölümünü özetleyelim. Başbakan'ın uykusundan uyandırılması ile

Ne Oldum Değil, Ne Olacağım De!!!

Resim
Show TV'nin bir insana gerekli gereksiz nasıl hakaret eder, menopoz sinirimi atarım sunuculu programı "Bugün ne giysem?"in Hakan'ı gibi haykırmak istiyorum "ne mana?" (ne alaka, bunun manası nedir yerine füzyon olarak). Ne mana? Kadınlar yaşlanınca, özellikle de tanınan simalar, niyeyse o simaları botoksla tanınmaz hale sokmaya çalışıyorlar. Yaşlılık korkusu, filmlerde yer alamama korkusu vs. bi dolu şey sayılabilir de o botoks neden ya? Ya da buyrun desin Hakan "ne mana?".     -Sen ne güzel ablamızdın Meg! - Kylie yakışmadı sana!   - Heidi Montag'ın, güzel bir genç kızdan uzaylıya doğru geçirdiği evrim Bu canavar bakışlı kadınları, halk akıl sağlığı için yasaklamak lazım!

PopCo

Resim
Son dönemde ABD'de ve Avrupa kıtasında özellikle İngiltere'de hızını kaybetmeyen "occupy" eylemlerine denk gelen bir kitaptan bahsedeceğim size. Yazarımız Scarlett Thomas, kitabımızın adı PopCo. Kitabın başında tanışıp sonuna kadar gerek yanında gerek iç dünyasında yalnız bırakmadığımız Alice, PopCo isimli oyuncak üreten, uluslararası alanda bilinirliği yüksek bir şirkette çalışıyordur. Küçüklüğünden beri bulmacalara, kodlamaya düşkün olduğu için onun çalıştığı alan da çocuklar için kod kırma oyunlar, çeşitli puzzlelar vsdir. 2004 yılında yayınlanan kitap bizi hem Alice'in geçmişi ve şimdiki yaşantısı ile yüzleşmesine dahil ediyor, hem de uluslararası şirketlerin mutfağına bir bakış atmamızı sağlıyor. Naomi Klein'in No Logo'suna benzer konulara da rastlayacağınız kitap bu kadarla kalmıyor, bizi korsanların define avlarına da dahil ediyor. "The End of Mr. Y" ile tanıştığım Thomas'ın bu kitabı da oldukça başarılı. Sadece bir kadının başın

1 Aralık Dünya AIDS Günü

Resim
1987'de Dünya Sağlık Örgütü'nde çalışan James W. Bunn ve Thomas Netter öncülüğünde 1 Aralık Dünya AIDS Günü olarak kabul edildi. Önceleri ne olduğu tam anlaşılamayan hastalığa yakalanan sayısı arttıkça işin ciddiyeti anlaşılmıştır. Günümüzde AIDS ile mücadelede tam bir çözüme ulaşılamamış, özellikle Afrika olmak üzere dünyanın her köşesinde bu hastalıktan muzdarip insanlar bulunmaktadır. Memocal.com'dan aldığım bu yazı ile bilinçlenelim, bilinçlendirelim, korunalım, dikkat edelim!!! HIV Nedir? Human Immunodeficieny Virus (İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü) kelimelerinin baş harfleri ile adlandırılmış HIV virüs, bağışıklık sisteminin içine yerleşerek, bireyin bağışıklık sistemini zayıflatan bir virüstür. HIV Pozitiflik Nedir? Kanında HIV virüsü bulunan kişilere HIV pozitif denir. Bu kişiler aynı zamanda kanında antikor bulunan seropozitif (Anti-HIV testi=ELISA testi pozitif) kişilerdir. AIDS Nedir? AIDS bulaşıcı bir virus hastalığıdır. Mikrobu HIV (hiv

Bey Kalk, Aşağıdan Bir Ses Geliyor!

Resim
Kamera uzaktan yavaş yavaş bir eve yaklaşır. Evin içinde henüz açılmamış kutular bulunur. Çok geçmeden ana karakterimizi görürüz. Yeni bir haunted house filmi buuu diyorsanız, evet kazanan sizsiniz! 2010 yapımı, James Wan'ın yönettiği "Insidious" (sinsi, fırsat kollayan manasına geliyormuş) iyi isimleri bünyesinde toplamış. Rose Bryne, Patrick Wilson ve Barbara Hershey filmin başrollerini paylaşıyor. Renai (Bryne) ve Josh (Wilson), 3 çocukları ile beraber yeni bir eve taşınmışlardır. Renai, başına gelen bir olaydan (çözemedim valla ne olduğunu, uyudum mu orada, ne olduysa!) evde çocukları ile beraber gün geçirmekte, bir yandan da müzik çalışmaları yapmkatadır. Mini mini bir bebesi de vardır. Diğer iki oğlan ise okula gitmektedirler. Bu oğlanlardan büyüğü, Dalton, taşındıktan kısa bir süre sonra ses duyduğu tavan arasına bakmak için tek başına yukarı çıkar. Tavan arasında merdivenlerden düşer ve kafasını çarpar. Görünürde herhangi bir sorunu gözükmeyen Dalton, o ge

Kırılgan bir Film

Resim
Korku filmlerine devammm... Geçen İspanyol sinemasının korku dünyasındaki yükselişinden söz etmişken hemen konuya uygun bir filmle devam edelim istedim. 2005 yapımı Fragiles, yönetmen Jalume Balaguero tarafından çekilmiş, başrollerde de Calista Flockhart ile Richard Roxburgh yer almakta. Flockhart zaten Ally McBeal ile herkeşler tarafından bilinmekte. Roxburgh kimdi diye düşünenler için referanslarımız Moulin Rouge'un Dük'ü ve Van Helsing'in Drakula'sı. Yok yine olmadı diyorsanız, buyrun... Dönelim filmimize... Amy (Flockhart), İngiltere'nin kırsalında bir çocuk hastanesinde gece hemşiresi olarak işe başlar. Eski bir binadan oluşan hastane artık ihtiyaçları karşılamadığı için yavaş yavaş hastaları naklederek taşınma işlemi sürmektedir. Hastalardan biri olan Maggie geceleri uyumakta zorluk çekmektedir. Amy, Maggie ile ilgilenip sorunun ne olduğunu bulmaya çalışırken Maggie, Charlotte'tan korktuğunu söyler. Charlotte, hastanenin 1959 yılında kapatılan ikinci

Kar ile korkutulan nesil

Resim
Türk kadını üşür!!! Bu 2+2=4 gibi net ve değişmez bir gerçektir. Hangi çılgın aksini savunursa şaşarım! Ve evet, bir Türk kadını oalrak havalar soğusun soğumasın üşürüm ve üşüyorum ve üşüyeceğim. Bunu anlamayan, anlamak istemeyen erkeklere de şaşıyorum. Size sıcak basarken iyi de biz üşüyünce mi tuhaf? Her neyse, dün gece burada kar yağıyordu ve doğal oalrak aklıma "karlar düşer, düşerrr düşerrr ağlarım" şarkısı geldi. Sonra durdum ve şarkıyı irdeledim. Bir insan neden düşen kar tanesi görünce ağlar? Her biri birbirinden farklı, beyaz, kristalimsi, şirin, ışıkta parlayan, burnunuzun üstüne düştüğünde şaşı şekilde bakmanıza yol açan o küçük, sevimli nesne neden birini ağlatır? Bakınız şarkı şöyle: İnşallah ol sen de böyle Aşık ol da bak birine Ben oldum da ne oldu sanki Senin gibi birisine Karlar düşer Düşer düşer aglarım Hep ismini Hep ismini anarım Zaten sende insaf yoktu Olsaydı terketmezdin beni Terkettin de ne oldu sanki Bak buldum başka birisini Şar

Kara bir Cuma

Resim
Demeyin bir Cuma günü nasıl olur da kara olur diye? Efenim, Kara Cuma (Black Friday) kapitalist ekonomiye "thanksgiving"lerini sunan Amerikalıların yedikleri hindileri eritmek üzere, Christmas alışverişlerinin başlangıcını oluşturan günmüş. - Karıcım kaç tane fotoğraf makineasi daha alayım? Bu manalı ismin çıkış noktası ise şuymuş: 1960'larda Philadelphia'da bu güne yoğun bir ilgi oluyormuş ve darda olan (in the black) satıcıların yüzü gülüyormuş bugün. Bir diğer açıklama Philadelphia Polis Departmanı'nın bu ismi türettiği yönünde. Bu alışveriş çılgınlığı içinde şehirde trafik karışıyormuş, sokaklar kalabalıklaşıyormuş ve netice polisler için "kara cuma" oluyormuş. Bu daha mantıklı geldi. - Joe, koş koş! - Yettim Micheal, sen şu geyikli kazaklardan bana da ayır. Anlaşılacağı üzere, Amerikan ekonomisinin "sıkıntılı" günlerinde yüzünü güldüren bir sirkülasyon sağlıyor bu satış patlaması. Bize ne oluyor peki derseniz? Bir gün genel kültür bö