Skandal Dizinin Kendisiyse?

Netflix'in yeni dizisi Bir Skandal'ın Anatomi'si (Anatomy of a Scandal) vizyona girdi. Başrollerde Sienna Miller, Rupert Friend ve Michelle Dockery var. Yönetmenliğini S. J. Clarkson yapmış. Mini dizi Sarah Vaughan'ın aynı isimli dizisinden uyarlama. Kitabı okumadığım için yazacaklarım doğrudan diziye ilişkin olacak.



Kısaca konusuna değinelim. İngiltere'de Göç konularından sorumlu Bakan James Whitehouse'un kariyeri ve hayatı yaşadığı evlilik dışı ilişkinin basına düşmesi ile değişir. Oxford mezunu, yakışıklı ve başarılı Bakan, yine Oxford mezunu eşi Sophie ve iki çocuklarıyla mutlu ve imrenilecek bir hayat yaşamaktadır. Bu skandal ve sonrasında ortaya çıkan tecavüz suçlaması, Whitehouse'arın hem adalet önünde hem de kendi içlerinde hayatlarını sorgulamasını 6 bölümlük mini dizide anlatıyor. Spoiler yemek istemiyorsanız, geri kalanı sonra okumanızda fayda var.

Hikayenin özünde, son yıllarda sıkça tartışılan erkek egemen iş hayatında üstü örtülen tecavüz yer alıyor. Kapitalist sistemin ağının ulaştığı her iş kolu genelde erkeklerin egemen olduğu, kadınların hakları ve başarılarının tanınması için bitmeyen bir mücadele sürdürdüğü bir ortama sahip. bu eşitsiz çalışma ortamları kadınların az maaş almasından, iş yerinde terfi edememesine kadar sık rastlanan bir karaktere sahip olmakla birlikte, son yıllara kadar konuşulmayan üstün asta fiziksel ve/veya psikolojik tacizini de içermekte. İşte dizi de tam bu meseleyi irdelemek istiyor. Ana karakter Bakan James Whitehouse'un yanında astı olarak çalışan Olivia Lytton'la beş ay süren evlilik dışı ilişkileri sonlanmasının ardından gerçekleşen bir seks ilişkisinin tecavüz olup olmadığı mahkemeye taşınıyor. İkilinin ifadeleri dışında ortada kanıt olarak kullanılabilecek bir bulgu yok. Fakat anlatılanlardan anlaşılan iki bireyin de rızasıyla başlayan, ancak bir anda kadının istememesine rağmen adamın devam ettiği bir durum sunuluyor izleyiciye. 

Dizinin başından itibaren James, su içer gibi yalan söyleyebilen bir karakter olarak tanıtılıyor. Annesi küçükken masaüstü oyunlarda yalan söylemenin ve hatta hile yapmanın zararlı olmadığını öğretmiş. Bundan ötürü James de başarılı bir siyasetçi olabilecek kadar yalan söyleyebilen bir insan olmuş. Ne, nasıl, ne? Bu saçma bağlantıya sonra döneriz. James'in yalancılığı o kadar önemli bir özelliği ki, tecavüz kurbanı Olivia bile onun bu özelliğini takdir ettiğini söylüyor. Dizi boyunca Olivia o kadar az görünüyor ve karakteri o kadar yüzeysel geçiliyor ki sanırsınız konu onunla ilgili değil. Hatta bu yalan meselesinin bu kadar üzerinde durulması Olivia'nın da yalan söylemiş olabileceği fikrini güçlendiriyor. İşte bütün bu nedenler dizinin üstüne kurulduğu konuyu da anlamsız bir yere çekiyor.


Daha da saçmasına gelelim. Genç, yakışıklı, atletik, zengin ve akranlarına göre ayağı yere basan ve fakat yalancı James, üniversite yıllarında çapkın ama edepli bir çapkınmış. Üniversite sonunda Sophie ile başını bağlayacak, ama o aşamaya kadar yürürken karşısına çıkan kızı bile öpmeden geçmiyor. Hatta bir seferinde kafa duman, çarptığı kıza tecavüzümsü ediyor. Tıpkı günümüzdeki meseledeki gibi. Tecavüz değil. Tecavüzümsü. Dizinin anlamsız çırpınışı da daha da belirginleşiyor. Bu adam kadınlara tecavüz eden biri mi, cinsel ilişki sırasında kadına zor kullanan biri mi, yoksa karşısındaki ne yapıyor bilmeden sevişen biri mi? Yalancı, o net. Ama gerisi? Üniversite sürekli seviştim diyor. İki vaka görüyoruz sadece. Karısı da adamın yatakta sert olduğunu söylüyor. Şimdi biz bu karakteri nereye koyalım? Yoksa tecavüz gibi önemli bir mesele de bile aslında gri alanlar var mı diyelim? Yoksa sevişirken beyaz ve siyahı ayırmayı deneyecek adamlar mı yetiştirelim?

Beyaz ve siyah kadar nettir tecavüz meselesi diyen savcı hanımın da James'in üniversitede "hadi seni de öpeyim" niyetine tecavüz ettiği kız çıkması? Dizi bu kadar boka sarmışken daha ne olabilir derseniz, durun sayayım. Tecavüz gecesine James bir de intihara teşvike yaltaklık sığdırmış. Ne? Ne siz sorun ne ben anlatayım. 

Bizim saatlerce bakışmalı dizilerimizi aratmayan bu dizinin neden kötü olduğunu kısaca özetleyeyim. Her şey "gibi" olarak anlatılıyor. Hiç bir şey net değil. Savcı hanımın görüşleri dışında.  O da konuşurken kendi kendine alevleniyor, seviniyor da dediklerinde bir iş yok. Bu arada savcı da evli bir adamla ilişki yaşıyor. Anladık, hayat siyah ve beyaz değil, gri alan var. Ancak gri alanı gri karakterlerle anlatmaya çalışırsan böyle çamur gibi dizi yaparsın. James, süper özelliklere sahip ama kötü biri. Karısı Sophie, hırslı ama hırssız (Oxford'u arkadaş notlarıyla bitirmiş, evlenince çalışası gelmemiş), aptal ama zeki (sürekli mimikler yaparak kafasının çalıştığını göstermeye çalışıyor, parmakla hesap falan yapıyor, ama kocasını tutuklatmayı başarıyor), çocuklardan bıkmış ama çocuklara tapıyor. Tecavüz kurbanı ise anasının gözü z kuşağı, ama saf bir yandan da (adamla fındık, ceviz kırıyor. Adam ona tecavüz etmiş, arkadaşı deyince anlıyor). Sayın yazar ve sayın yönetmen, buradan size sesleniyorum. Bir hikaye kurguluyorsanız önce anlatacak bir meseleniz olsun. Sonra anlatacak bir konunuz. Tecavüz kötüdür. Hayır, her zaman hayırdır. Evet de sen bunları anlatmadın bana. Bunları sadece karakterlerine söylettin de bununla ilgili bir anlatım göremedik. Tecavüz diyorsun, koyduğun tecavüz sahnesi yerine seks sahnesi. Kurban var diyorsun, dizide bir bölümde zor oynatmışsın. Bu kadına ne oldu, ne geçti başından, tecavüz sonrası ne yaşadı? İkinci bir tecavüz kurbanı olarak savcı Kate var. Onun da ne yaşadığını bilemedik. Kötü etkilemiş. Bu mudur? O yaşta on günlük erkek arkadaşından ayrılsan bile yaşarsın o bunalımı. Dizide tecavüzün adı var, kendi yok. Dizide oyuncular var, oyunculuk yok (parmak sayan Sienna ve okul müsameresinde şiir okuyan Rupert var). Dizinin adı var, kendi yok.

Son olarak da saçma ve mide bulandırıcı kamera tekniklerine laf çarpayım. Karakterler geçmişte başından geçen olayları anlatırken, birden bugüne dönerken ya da tam tersi durumlarda abuk sabuk ifadelerle kameraya bakmaları, kafalarını olmadık yönlere çevirmeleri anlatıma bir katkı sağlamamış. Bunu bir kere yap, tamam, hadi olsun iki. Sürekli görünce elimize ne geçti anlamadım. Sahneler arası geçişi kolaylaştırdı deme, adam zaten başından geçen olayı anlatıyor o an. Kafamızı karıştıracak bir olay yok. Bizim kafa net. Daha da beteri bölüm sonlarında karakterlerin iç çırpınışlarını fiziksel olarak aktarma çabaları. Yeri geliyor düşüyor, yeri geliyor biri tekme savurmuş gibi uçuyor. Bir de gözümü kapattıracak kadar ekranı döndürdüğü bir sahne vardı. Sarah (yönetmen olan Sarah, Sally ya da adı ne ise) olmamış canım. Bu anlatım tekniği estetik değil. Modern, postmodern, post yapısalcı falan da değil. Düz anlatsan olurmuş.

Sonuç... Sonuç şu. Yönetmenimiz ve muhtemelen yazarımız buradan oğlan annelerine sesleniyor. Oğullarınızı monopoly oynarken hile yapmaya teşvik etmeyin. Kadınlara nasıl davranması gerektiğine, kadın-erkek eşitliğini vb konulara değinmenize gerek yok. Olay yalandan geçiyor. Çünkü once a cheater, always a cheater.

disclamer: fotoğraflar google'dan alınmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Gezi Notları: Bangladeş