Yakamoz S-245

Terenzio, arabasını park etme gafletine bile düşmeden havalimanına girer. Kendisine karşı çıkan çalışanı başından savar. Sonrasında her İTalyan'ın yapaceğı üzere kestirme yoldan uçak kapılarına ulaşmak için içeri girmeyi dener. NATO kartını kullanır. Sökmez. El mecbur bilet almak için kontuara yanaşır. Batıya giden bir uçaktan bilet ister. Neresi olduğu önemli değil. Fahiş fiyatlı bileti gözünü kırpmadan alır. Sonuçta o andan itibaren ne paranın önemi vardır, ne de geri ödeme derdi!

1 Mayıs 2020 tarihinde Belçika yapımı "Into the Night" Netflix ekranlarına düşünce karantina, covid ve bilimum türlü belanın içinde su içer gibi diziyi izleyip bitirmiştik. Konusu Polonyalı yazar Jacek Dukaj'ın "The Old Axolotl" isimli bilim kurgu romanından esinlenerek hazırlanan dizi, özetle güneşte meydana gelen olağan dışı bir durum sonucu güneş ışınlarının tüm canlıların ölümüne neden olduğu ve bunu öğrenen bir grup insanın geceye kaçışını anlatıyor.

İkinci sezonu sıkıcılıktan dibe vursa da, temposu yüksek ilk sezonunda çuval dolusu mantık hatası olsa da serinin yan hikayesi olan Yakamoz S-245'in vasatlığına erişememişti. 3. sezon için ihtimal her zaman vardır tabii!

Gelelim Türk sinema ve TV ekranlarının en jönü Kıvanç Tatlıtuğ'un başrolünü üstlendiği Yakamoz S-245'e. Neden kötü olduğunu saymak için neden çok da, neden iyi olduğunu söyleyerek başlayalım.

Anlamsız bakışma ve uzun acıklı müzik/şarkı eşliğinde ağlaşan insanların olmadığı dizi, ilgi çekici konusu ve hızlı ilerleyen temposuyla izlemesi kolay bir yapım olmuş. Başka söyleyecek iyi bir şey yok mu? Bilemedim. * Spoiler yemek istemeyen sonra okusun pliz.

Hadi şimdi gömelim! İlk olarak Netflix'teki hemen hemen bütün Türk dizi/filmlerinde olduğu gibi burada da garip bir Türkçe var. Normal hayatta konuşan insanlardan çok, birinin sonradan dublaj yaptığı bir yapım gibi. Seçilen kelimeler, savrulmaya çalışılan ama olmayan küfürler... Gerçekçi olmaya çalışıp olamayan bir konuşma dili. Kıvanç Tatlıtuğ'un arada efe efe konuşması da bir tuhaf. Holding patronu oğlu mu, manav Ahmet'in ilkokul terk oğlu mu belli değil. Arada gelip gidiyor.

Devam... İncirlik'teki süper askerimiz güneşin olayını önceden keşfediyor. Ama belli ki öncesinde birileri bu keşfi yapmış. NATO, dış güçler, dünyayı yöneten aileler falan... Bizim kız -istihbaratçıymış- bunu 99 model bilgisayarında tıkı tıkı tuşlara basıp öğreniyor. Olur öyle. Zaten bu bilgiyi basına sızdırmak yerine annesine verdiği için öldürmeye çalışıyorlar falan filan.

Devam... Ev yapımı denizaltısıyla Arman (Kıvanç Tatlıtuğ) eski kız arkadaşı, gözaltı mor olduğu için keş olan arkadaşı, ilkokul öğrencisi gibi muamele edilen üniversite/yüksek lisans öğrencisi bir kız ve bir Almanı da yanına alarak deneme dalışı yapıyor ve bu güneş olayından kurtuluyor. Şimdi buraya kadar ok, tamam diyeceğiz. Lakin eski gf Defne'nin bir nişanlısı var. Gemide onları bekliyor. Sonradan öğrendiğimize göre Defne olayı önceden biliyor. Ee o zaman zavallı nişanlını niye gemide ölüme terk ettin? Sonra bulunca ölüsünü üzüldün falan? Neyse...

Karşılarına askeri denizaltı S-245 çıkıyor. İçi asker dolu. Bişiler bişiler (sıkıcı, uzatmaya gerek yok) oluyor. Aynı ikinci sezon Into The Night'ta - orijinali World War Z'deki durum- olduğu gibi askerler sivilleri sevmiyor, fazlalık görüyor, komutan bıraksa ölüme terk edecekler. Sonra komutan ölünce rahatlıyorlar. Arada tartışma kalmıyor. İki kutu ton balığı için idam diye bağıran kalabalık halinden memnun. Ne?

Bir de dizinin en büyük handikapını söylemeden devam etmeyeyim. Bir çok ecnebi dizide, Into the Night dahil, bölüm bölüm karakterlere flashback yaparak onların kim olduğu tanıtılır. Böylece dizi içinde kurulan gerilimler bir anlam kazanır. Bizim bütün dizilerde olduğu gibi burada da kırıntı kırıntı ve basma kalıp olaylar üzerinden karakterleri anlamamız isteniyor. Zengin çocuğu Arman, soykırımdan sağ çıkan Umut, azıcık Defne, bıdıcık Yonca, pıt kadar da Rana. İki eski sevgili var, ne olmuş aralarında bilgimiz yok. Keş arkadaşları da eski günlerden. Geçmişe dair dizide tek bir kare var. O da korkunç bir fotoşopla yapılmış üçlünün fotoğrafı. Fotoğraf o kadar kötü ki saliselik gösteriyorlar.

Kıvanç senin kafan neden o kadar büyük :p

Olay dizisindeki saçmalıklara dönelim. İstihbarat subayı gizlice denizaltıya binmiş. Kim vurduya giden komutanın gizli hedefini biliyor, gözleri deli bakan Umut'u gaza getiriyor. - Yine aynı yere döneceğim ve fakat Umut da sanki Bosna'dan gelmemiş de İstanbul'un varoşunun varoşunda yetişmiş gibi konuşuyor. Sebep?- Umut'un ikinci sezonda niye vurulduğunu anlamadığımız Bulgaristan'daki NATO sığınağını vuran kişi olduğunu öğreniyoruz. Defne'den ölesiye tiksinen ve şüphelenen Umut, o istedi diye İspanya'ya gitmiciim derken, oraya gitmeye karar veriyor. Belli ki hiç biri Walking Dead izlememiş, Terminus vakası ne duymamış, koşa koşa canniballerin kucağına düşüyor falan. Falan çünkü zaten yazan da belli ki sıkılmış. Senaryoyu yazarken Wolrd War Z, Walking Dead, A Few Good Man, Abyss izleyip her bölüm için kendine bir esin kaynağı bulmuş gibi. Mantık pek yok eylemlerde.

Bu kötü senaryoda oyunculuklar da kötü. Keş rolündeki arkadaş keşten çok ergen gibi davranıyor. Defne ile Arman arasındaki kimya o kadar yüksek ki sevişirken bile soyunmaya gerek duymuyorlar! Kardeş rolü daha iyi olurmuş sanki. Umut aşırı olacağım diye aşırı saçma ve itici olmuş. Yonca sert asker kadını oynayacağım diye ortaokulda Türkçe öğretmenim gibi suratsız suratsız dolanıyor. Anadolu çocuğu var bi de. Hay Allam! O ne? Hem kötü, hem embesil olsun diye Hababam Sınıfı'ndaki Şaban gibi dolanıyor. 

Bir de denizaltı gibi bir mekan seçmişsiniz diziye. Kendi başına gerilimli bir mekan. Hiç mi Hunt for Red October izlemedin, hiç mi U-571 izlemedin a senarist? Dizide klostrofobi yok. Patlama oluyor, içeri su doluyor, tahtayla kapatmaya çalışıyorlar! Tahta mı? O da dışarıdan basınç geldiği için tutmamış, yoksa tutar tabi. Ne? En kötü deniz altındaki mağaraya çarp, batmış bir gemiye çarp. Bir gerilim yarat. Yok! Tek gerilim buldukları konserve yaprak sarmalarının kötü çıkması! Ee annenin yaptığı gibi olmaz konservesi. Beklentileri yüksek adamların.

Kısacası izlemeyin :) İzlediyseniz de napalım!

- What's going on? 

- Türk müsün kardeş?

- Nerden kardeşin oluyorum, ayı!

- Ayı mı? Al sana, al sana, dışın dışın...

Bakalım bunun devam gelecek mi? Selçuk Yöntem, Hint Okyanusu'ndaki dronlu adasında oğluyla kavuşacak mı? Bir ihtimal iki dizi karakterleri uçak ya da denizaltından birini seçip birleşebilir. Ya da ekipler karışabilir. Bu gizem 2023'te çözülecek gibi duruyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Gezi Notları: Bangladeş