Bir Tuhaf Film

Nedensiz yere, anlamsız bir vakitte sizin de aklınıza düşen şeyler olur mu? Şimdi nerden çıktı bu dersiniz? Bana geçen işte böyle oldu. Durup dururken ben "Le Divorce"u izlememiştim dedim. Hani izlemem gerekiyordu da ben mi atlamıştım, yoo. Çıktığı dönem fragmanı izlemiş, kritikleri okumuş, izlememenin daha doğru olduğuna karar vermiştim. Ama niyeyse işte birden aklıma düştü. Dün de izledim. Filmle ilgili görüşümü özetlemem gerekirse, tuhaf bir film bu şeklinde olacaktır. Kötü mü? Değil sonuna kadar izledim. Ama iyi mi? O da değil. Tek bulduğum tanım, tuhaf.



Filmi Howard's End, Remains od the Day, Golden Bowl gibi duygusal/dram filmleri hayata geçiren James Ivory yönetmiş. 2003 yapımı filmin başrollerinde Kate Hudson, Naomi Watts, Melvil Poupaud, Thierry Lhermitte var. Ayrıca yan rollerden birinde hoş sürpriz olarak karşımıza Glenn Close çıkıyor. Hemen şunu söylemeden geçmeyeyim, Glenn Close'un dünya üzerinde en güzel çıktığı film bu olsa gerek!






Kısaca filmin konusuna değinelim... Roxeanne (Watts) Paris'te yaşayan, evli ve bir çocuklu bir Amerikalıdır. Tekrar hamile kalmıştır. Bu süreçte destek olması için kızkardeşi Isabel (Hudson), Amerikalardan kalkıp yanına gelmektedir. İşte hayat ya bu, kocası  da (Poupaud) bu aşamada kendisini terk eder, gider. Sonrasında Roxeanne'nin kocası, kocasının ailesi, kızkardeşi, kocasının beraber olduğu kadının kocası ve kocasının dayısının da dahil olduğu tuhaf bir hikaye içine gireriz. Filmin ilerleyen dakikalarında bu kişilere muhtemel bir La Tour resmi ve Hermes'in Kelly çantası da dahil olur.

Diane Johnson'un yazdığı kitaptan uyarlanan filmi nerden başlasak eleştirmeye? Filmin afişine bakınca (bkz şekil 1 A yukarıda) film tipik bir romantk komedi gibi durmakta. İzlenen fragmanlar bu yönde bizi yönlendirmekte. Peki film romantik komedi mi? Hayır! Yönetmenin önceki türlerine daha yakın bir duruş içinde. Kitapta nasıl bir üslup vardır, yazarın mı yönetmenin mi olayı bu tür karmaşası, yoksa parayı burdan kıran Holivudlu prodüktörlerin bir oyunu mu bilemem ama filmin türü lanse edilenle yakından uzaktan alakalı değil. Filmde bir kaç espri geçse bile hani sizi güldürecek düzeyde bile değil. Ayrıca film yaklaşık 2 saat sürüyor. Romatik komedi için oldukça uzun bir süre. Ama filmi yeterince anlatmaya da yetmemiş ki demeden geçmeyeyim, bir noktada neden bitmiyor diye sorma ihtiyacı da hissediyorsunuz.



Türün dışındaki sorunlara gelirsek... Ben bir türlü filmin asıl başrolü kim çözemedim. Başlığa adını veren olayın karakteri Watts mı, film boyunca aşk hayatını izlediğimiz Hudson mı, işin içine girdikten sonra gerekli gereksiz her yerde karşımıza çıkan tablo ve Kelly bag ikilisi mi? Film belli bir öykü üzerinde değil de farklı bir kaç öykü üzerinde ilerliyor. Bunlar birbiri ile ilişkili olsa da ben de kopuk bir hikaye izliyorum etkisi yarattı. Olay akışında bir sorun var. Yanlışlık ya da mantık hatası değil ama akıcılığı engelleyen birşeyler var. Ayrıca karakterleri yeterince derinlemesine sunamadıklarını da eklemeleyim. Hoppa mıdır, maymun iştahlı mıdır, başka sorunu mu vardır Isabel karakterinin? Sonra birden saçları boyaması ve takım elbise giymesi ile ağırbaşlı/Fransız mı olmuştur, ne olmuştur? Yaşadığı kimlik bunalımı nedir?





Fransızları temel alan birçok Amerikan filmi gibi bunda da sürekli bir Fransızlara giydirme durumu söz konusu. Filmde (muhtemelen kitapta) sunulan bazı farklılıklar sanki hayati meselelermiş de Fransızlarla Amerikalıları ayıran asıl öğeler bunlarmış gibi gösterilmekte. Örneğin Fransızlar söyleneni çok sorgulamıyorlar hemen bien sur diyip hayatlarına devam ediyorlar. Ehh, olabilir ama bu amerikalıların herşeyi çok sorguladıkları görüşü ile sunulunca biraz abartı geliyor. Sonra Fransızlar herşeyi konuşabilirlermiş ama konu para olunca konuyu kapatırlarmış. Eh, demek belli bir görgü düzeyleri var, çok yadırganacak bişey değil. En saçması da toz şeker - küp şeker ayrımıydı. Kısacası çok basmakalıp bir Amerikan bakış açıcısı ile Fransızlar aktarılmaya çalışılmış, bu durum da filmin gerçekçiliğine leke getirmiş.

Filme dair en güzel bılduğum iki unsura gelirsek... İlki tablo. a Tour'un mudur değil midir kavgasının film boyunca sürdüğü tablo çok başarılıydı. Ayrı olarak resmini bulamadım, aşağıdaki ile yetineceksiniz.



İkinci unsur ise Watts'ın okuduğu şiir. Anne Bradstreet'in To My Dear And Loving Husband isimli şiiri:
If ever two were one, then surely we.
If ever man were lov'd by wife, then thee.
If ever wife was happy in a man,
Compare with me, ye women, if you can.
I prize thy love more than whole Mines of gold
Or all the riches that the East doth hold.
My love is such that Rivers cannot quench,
Nor ought but love from thee give recompetence.
Thy love is such I can no way repay.
The heavens reward thee manifold, I pray.
Then while we live, in love let's so persever
That when we live no more, we may live ever.

Bunun dışında film boyunca etrafta dolanan Kelly bag, Hermes'in ürettiği ve tam olarak neden-sonuç ilişkisi kuramasam da (Grace Kelly'nin de kullandığı için mi, onun adına mı üretildiği için mi) etrafta dolanan çantadan ben de alayım diyorsanız, siz bilirsiniz, buyrun...



Kısaca yazara da göz atalım. 1934 doğumlu Amerikalı bir yazar olan Diane Johnson, öykünün günüüz Fransası'nda geçtiği, baş kahramanı Amerikalı bir kadın olan romanlar yazıyormuş. Eğer başka kitaplarına da bakmak isterseniz, buraya tıklayabilirsiniz.



Sonuca gelirsek, ben filmi dediğim gibi kötü bulmadım. Benim vaktim çok kıymetli diyenlerdenseniz, hiç vakit ayırmayı. Ama iki Paris göreyim, Watts da güzel kadın, duygusal filmlere karşı değilim diyorsanız izleyin bence. En kötü tercih olmayacaktır. Ama eğer romantik komedi seviyorsanız, kaçırmamanız gereken film French Kiss'tir ki ilerleyen zamanlarda ona da bir değiniriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Gezi Notları: Bangladeş