Çoğunlukla Zararsız III

Geçmişini Platon'a kadar götürebileceğimiz simülasyon teorisinin sıkça tartışılmasına yol açan kişi Oxford Üniversitesi Profesörü Nick Bostrom. 2003 yılında (post-Matrix) 3 önermede bulunur Bostrom: 


1- "İnsanüstü aşamaya ulaşabilen medeniyetlerin olma olasılığı 0'a yakındır", ya da, ("The fraction of human-level civilizations that reach a posthuman stage (that is, one capable of running high-fidelity ancestor simulations) is very close to zero")
2- "Atalarının simülasyonunu oluşturmakla ilgilenecek insanüstü medeniyetin olma olasılığı 0'a yakındır, ya da ("The fraction of posthuman civilizations that are interested in running ancestor-simulations is very close to zero")
3- "Bizimkine benzer deneyime sahip insanların hepsinin simülasyonda yaşıyor olma ihtimali 1'e yakındır" ("The fraction of all people with our kind of experiences that are living in a simulation is very close to one").

Bostrom diyor ki, yukarıdaki üç olasılığı ele aldığımızda mümkün olası ihtimal ancak 3. maddede belirtilendir. Yola çıkış noktası antropik nedenselleştirme/muhakemeye (anthropic reasoning) dayanıyor. O nedir derseniz? Antropik ilke, evrene dair gözlemlerin onu gözlemleyen sapient hayat ve bilinç ile uyumlu olmasını gerektiren bir felsefi değerlendirmedir. Yani, Bostrom bize fiziksel bir açıklama ile değil, felsefi temelli bir anlayışla evreni açıklamaya çalışıyor. 

3 maddeyi şöyle açıklıyor: Eğer 1. madde doğruysa zaten insanüstü aşamaya ulaşamadan yok oluruz. Eğer 2. madde doğruysa, insanüstü aşamadaki insanların atalarının medeniyet düzeyinde var olacak milyarlarca insanı simüle edecek zamana ve kapasiteye sahip olma ihtimalleri çok düşük. Ve 3. madde doğruysa, kesinlikle bir simülasyonda yaşıyoruz. Bu durumda üç maddeyi de doğru kabul ediyorum diyor ve ekliyor "gelecek nesillerin (yani insanüstü düzeye ulaşanların) atalarının simülasyonunu yapacak düzeye erişme ihtimali ancak bizim şu an simülasyon içinde yaşıyor olmamız halinde mümkündür". 


Bir de ters okuma yapalım, daha iyi anlayabilmek için. Simülasyonda yaşıyorsak, bizi işleten "insanlar" kadar teknolojimizi geliştirip simülasyon kendi simülasyonlarımızı yapmaya karar verirsek ne olur? Elbette simüle olmayanların fişi çekme ihtimali ortaya çıkar. Bu durumda kendi simülasyonumuzu geliştirecek düzeye varmamız imkansızdır (madde 1).  Varsak bile milyarlarca kişilik simülasyon yapma olasılığımız yoktur (madde 2). Simülasyon içinde yaşamıyorsak simülasyon oluşturacak kadar gelişmemiz imkansızdır ki şu an yapay zeka konularında ileri bir aşamaya ulaştık. E o zaman 3. maddeyi de onaylamış olmuyor muyuz?

SpaceX ve Tesla CEO'su Elon Musk'ın "simülasyonda yaşamıyor olma ihtimalimiz milyarda bir" açıklaması ile konu tekrar gündeme taşındı. İleri görüşlü deyin, fütürist deyin, deha deyin ya da iron man'in esin kaynağı deyin, Elon Musk teknoloji konusunda öncülerden biri. Yukarıda Bostrom'un açıkladığı hipotezi de benimsemiş durumda. 


Geçen hafta sicim teorisi ile geldiğimiz holografik evren meselesi de burada simülasyon evren teorisi ile kesişmekte. 

Karşı çıkanlar yok mu? Var elbette. En basitinden şu ana kadar tespit edildiği üzere açık yani sürekli genişleyen bir evrende yaşıyoruz. Bu kadar kocaman bir evreni, içindeki milyarlarca galaksi ve cücük kadar dünyamıza bile sığan milyarlarca canlıyla simüle edecek kapasitede bir bilgisayarın varlığı mümkün müdür? Peki, şu ana kadar kimse neden Matrix'teki kara kedi-dejavu meselesindeki gibi bir durumla karşılaşmadı? Buna açıklama getirenler şöyle bir savla ortaya çıkıyorlar. Bu dediğiniz büyüklükteki simülasyonu bir gezegen büyüklüğündeki bilgisayarla hayata geçirmeniz mümkün. Hatta içinde bulunan her maddeyi kusursuz olarak simüle etmeniz gerekli değil. Örneğin simüle bir doktor, bir maddeyi mikroskop altında incelemeye niyetlendi. Simülasyon programı ona göre kendini adapte ediyor ve simüle doktor gözünü mikroskoba dayayınca mikro parçalara kadar görebiliyor. Doktorumuz bakmadığında ise o maddenin mikro parçalarının var olmasına gerek yok. Yani kullanılan mb düşüyor, adil kota rahatlıyor. Peki, dejavu durumları ne oluyor? Yani neden hiç bir hatayla karşılaşmıyoruz? Çünkü program yine kendini düzenliyor. A kişisinin bir hata fark etmesi durumunda program kendini yeniden başlatıyor ya da simüle kişinin hafızasını temizliyor olabilir.

Sonuç olarak felsefik bir yaklaşım olan simülasyon teorisine sonsuz soru ve sonsuz karşı çıkış-kabul ile karşılık verebiliriz. 


Peki gerçekten bir simülasyonda yaşıyorsak? Kişisel olarak fikrim, bizi etkilemeyeceği yönünde. Hatta belki reenkarnasyon inancı gibi bir daha yaşama şansı bulabileceğimiz için düşündüğümüzden de iyi bir seçenek olabilir. Birileri fişi çekmediği sürece. Ayrıca Tanrı inancının temelinde yatan yaratıcı ihtiyacı ile simülasyon evren teorisinde bizim dışımızda bir yaratıcının varlığı ihtimali çok da farklı açıklamalar değil. Gerçek nedir, bilebilmemiz mümkün gözükmüyor, en azından şu aşamada. Hal böyleyken, kesin olan tek bir gerçeklik var: Hayata bir kere geliyoruz ya da ecnebilerin deyimiyle YOLO (you only live once). Eh o halde, bunu en iyi şekilde yapmak lazım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Gezi Notları: Bangladeş