Dan Brown / Başlangıç

Popülaritesi arttıkça ters orantılı olarak kitap yazma sıklığı azalan bir diğer yazar da Dan Brown'dır. Da Vinci Şifresi ile hem dünya çapında ün kazandı, hem de Tom Hanks'in başrolünde oynadığı bir film yaparak paraya para demedi desek yanlış olmaz. 

Eğer siz de benim gibi yakın bir Dan Brown takipçisiyseniz, siz de onun formülünü çözmüşsünüzdür. Kitabın başında bir olay yaşanır, Profesör Robert Langdon, hiç ummadığı bir kovalamaca içinde bulur kendini. Yanında illa ki akıllı, güzel ve genç bir kadın vardır. Birlikte bir bilmeceyi çözmeye uğraşırlar. Bu arada peşinde dini yobaz bir katil fink atmaktadır. Kitabın sonunda gizem çözülür, katil ölür ve katili azlettiren (illa ki!) iki yüzlü kişi hak ettiğini bulur. Bu formül hiç değişmiyor.


En son 4 sene önce Dan Brown okumuş biri olarak, tabii ki atlamadım ve ilk gün aldım kitabı. Pek hevesle okumaya başladım. Ne var ki ikinci günü bulmadı hevesim, foss söndü gitti. Kitabı bitirmem 10 günü buldu. Bunun 5-6 günü kitabın yüzüne bile bakmadım :) Kitaba kötü demek istemem ama artık çok belli bir formül, filme çekilirken kolaylık olsun diye gözümüze sokula sokula yazılan detaylı mekanlar bir noktadan sonra bayıyor. Halbuki kitabın özünde yatan konu bu aralar benim çokça kafayı taktığım "insan nereden geliyor?" sorusunu soruyor. Kitaba ilişkin spoiler içeren ayrıntılı bilgilere aşağıda değineceğim. O kısmı okumak istemeyenler için ortalama bir Da Brown romanının sizi beklediğini belirteyim. Kötü değil. Ama yeni birşey de yok. 30 bölüm izlemediğiniz, sonra tekrar izleyince konuyu on dakikada çözdüğünüz Türk dizileri kıvamında.

Gelelim asıl mevzuya... Langdon'ın eski öğrencilerinden fütürist, teknoloji dehası Edmond Kirsch (ben diyim Edmond, siz anlayın Elon Musk) 2 temel soruya cevap bulur: İnsanlığın nasıl başladı ve nerye gidiyor? Büyük sorular. Hatta temel sorular. Pırasadan hallice insansanız hayatınızın bir döneminde bu konuya kafa yormanız normal. İnancınız ya da inançsızlığınız ne yönde olursa olsun, varolmamızın "hayret verici birşey" olduğunu fark etmişsinizdir. Çoğunluk Zararsız sersinde de ucundan değindiğim üzere, insanlık olarak yüzlerce yıldır nerden geldiğimizi bulmaya çalışıyoruz. Çok çeşitli cevaplar da var. Kimi Adem-Havva işe deyip kolaya kaçıyor. Kimi Big Bang diyor. Genelde dini inançlı insanlar "ee peki big bang'i kim yarattı" diye soracak. "Hiç yoktan mı var oldu evren" diyecek? Her ne kadar ben bir noktada bunalıp bıraktıysam da Fizikçi Lawrence Krauss'un "Hiç Yoktan Bir Evren" kitabı fiziki olarak, teoride evrenin hiç yoktan pek de güzel var olabileceğini açıklıyor. Nereye bakarsak bakalım kesin cevap yok karşımızda. Bir yaratıcı yoksa, tesadüfen var olduysak, muhtemelen belli bir süre sonunda öldüğümüzde tamamen yok olacağız demektir. Bilinçli halimiz bunu şok ile karşılasa da bilinçsiz halimizin dert edeceğini pek sanmıyorum.


Döneyim kitaba, çok uzattım yine :) Dan amcam yine ayakaltlarını tüyle gıdıklayacak bir konu bulmuş anlayacağınız. Nasıl varolduk gibi baba bir soruya cevap bulduğunu söyleyen bir karakter, hatta işi büyütüp ne olacağımızı da cevaplayacağını söyleyen bir karakterle yola çıkıyor. Edmond 3 tek tanrılı din adamını karşısına alıp, edindiği bilgiyi dünya ile paylaşacağını, bunun sonunda da dinin yok olacağını söylüyor. Hem de kitabın ilk bölümünde! Hadi buyrun... Tabii bu önemli şahıs, Langdon'ın da aralarında bulunduğu bir sunumda dünyaya bulgularını duyuracakken ölüyor. Sonra kitabın 2/3 kısmında Langdon'ın gereksiz ipuçları peşinde koşmasını okuyoruz. Hatta arada fast forward yapıyoruz. Kitabın sonunda Edmond'ın videosu dünya ile paylaşıyor. Edmond 1960'larda yapılan ilksel çorba (the primordial soup) deneyini anlatıyor. Miller ve Urey adlı bilimadamları dünyanın başlangıcında varolan temel maddeleri bir tüpe koyuyorlar. Gerekli elektirik akımı, çalkantı vs gibi dış etkenleri de meydana getiriyorlar. Ve bekliyorlar... İnsanın temel taşı olan DNA'yı oluşacak mı diye? Tabii olmuyor. Tek bir amino asit mi, başka ilkel bir sonuca ulaşıyorlar. Ancak 2012 yılında tüpe tekrar bakıldığında, o da ne? Vıcır vıcır durumlar. Oluşum ilerlemeye başlamış durumda. Bizim Edmond'da güya süper bilgisayarıyla bir modelleme programı yapmış. Uygulayınca ne görsün. Milyonlarca yıl sonra DNA'ya ve canlı hücreye ulaşılıyor. Nınınının. Ne demek bu dostlar? Bu demek ki, Tanrı olmadan da dünyada hayat başlayabilir. Ama bizim sinsi Dan, böyle büyük laflar ettikten sonra durumu toparlamak için ne diyor? Langdon'ın ağzından Tanrı yine var da bildiğimiz Adem-Havva palavra. Çevir kazı yanmasın! Tanrı var mı? Yoksa neden varız? Sizi bilmem ama kişisel olarak en merak ettiğim sorulardan biri bu, ama bilmem öğrenir miyim cevabı. 

Edmond'ın tek cevabını bulduğu soru bu değil. Nereye gidiyoruz? Cevap aslında türün takipçileri için şaşırtıcı değil. Yapay zekaya gidiyoruz. Edmond'a göre önümüzdeki 50 yıl içinde teknolojiyle o kadar içiçe geçeceğiz ki siz deyin Matrix ben diyeyim Lucy, insanoğlu yeni bir türe evrilecek. Ulaştığı noktada artık bizler, bugün bildiğimiz insanlar olmayacağız. Demin de dediğim gibi dünyada bu yönde bir trend var. Ulaşacağımız nokta bilişsel varlıklar olmamız. Bedeni ve beraberinde getirdiği hazları, ölümlülüğü, hastalıkları geride bırakacağız. Fountain, Transcendence, Lucy ve aynı konunun etrafında dolanan Ex Machina gibi çok sayıda filmle simülasyon evren teorisi gibi açıklamalarla sürekli olarak tek bir yöne doğru yönlendiriliyoruz. Bu bir öngörü mü, yoksa insanları kontrol altına almanın farklı bir yolu mu, emin değilim. İçinde bulunduğumuz sistem insanları o derece metalaştırıyor ki her duyduğumuzdan şüphe eder hale gelmemizin şaşırtıcı olduğunu düşünmüyorum.


Sonuç olarak, Dan Brown'ın konu olarak seçtiği malzemenin ve işleyişinin başarılı olduğunu söylemek durumundayım. Her ne kadar tarzının beni artık sıktığını söylemeden geçemeyeceksem de :) Dan Brown gibi geniş kitlelere hitap eden birinin bu konuyu işlemesi, belki bir kısım insanda düşünce kıvılcımları çakmasına neden olur. Neden olmasın. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Gezi Notları: Bangladeş