Çoğunlukla Zararsız - I

Romalılar!!! Dostlar!!! Neden yüksek perdeden giriş yaptım, ben de bilemiyorum. Ancak heyecandan da olmuş olabilir. Bugün son dönem kafamı kurcalayan, sağdan sola çarpıp, yukarıdan aşağıya sektiren bir konuya giriş yapacağız. Giriş diyorum, çünkü pek derin bir mevzu. Derin olunca işin içinden çıkmayı bırakın, temele varması bile vakit alıyor. Ne kadar geveledim. Sanırım konuya giriş yapacağımız noktayı bulmakta zorlandığımdan olsa gerek. Hadi o zaman, buyrun...
Bir süre kafamızı çatlatacağımız konu "yaşadığımız evren bir simülasyon olabilir mi" sorusu. Lan bunun filmi var, ehühühü gibi espriler yapıp siz Okan Bayülgen sesiyle "What is Matrix ülen?" demeden, ben hemen ciddiyetime bürüneyim. Yok mavi hap, kırmızı hap, dejavu kedisi, "ignorance is bliss"!!! Tamam iyi hoş da aslında bu mevzu kavraması, anlaması ve içimizde bir yere oturtması o kadar da basit olan bir konu değil. Zaten farkındaysanız Wachowksi Brothers olarak başlayıp, Wachowskilere dönen, akabinde yolculukları Wachowski Sisters'ta son bulan başarlı yönetmen/senaristler kendi yaşadıkları kimlik bunalımlarında olduğu gibi, Neo'nun kimlik bunalımını ve yolculuğunu bir sonuca bağlayamamış, 3. filmle boka sardırmışlardır. O yüzden filmi temel almamakta fayda var.


Dönersek mevzuya, öncelikle kendi çıkış noktamla başlayayım işe. Son dönemde yaptığım okumalar (Homo Sapiens, Tanrı'nın Tarihi, Dünya Mitolojisi) kafamda boyumdan büyük soru işaretleri oluşturmaya başladı. Ne izlesem diye Netflix'te gezinirken Cosmos'un yeniden yapımına (Cosmos: A Spacetime Odyssey - 2014) bir şans vereyim dedim. Çok iyi ettim. Uzay/evren dediniz mi hazır ola geçmemiz gereken Carl Sagan'ın bir nevi el verdiği Neil degrasse Tyson'un anlatımı ile hayat bulan Cosmos bir anda sizi ve hayata dair bildiklerinizi silkeliyor. Bildiğimiz kadarı ile evrenin varolduğu süre (13,7 milyarcık bişi) içinde insan olarak yer aldığımız zaman dilimi cücük kadar bile tutmamakta. Şu ana kadar bildiğimiz, sandığımız dünyaya ilişkin ilk golü burdan yiyoruz. Tyson'un sakinleştirici sesi eşliğinde görsellerle güçlenen anlatımı muhakkak kendiniz bir izleyin. Gelelim işin ikinci bir kısmına/golüne. Carl Sagan'ın kitabından uyarlanan, gelmiş geçmiş en güzel filmlerden olan Contact'ın açılış sahnesi dahil bir çok yerde gördüğümüz uzaydan dünyaya yaklaşma sahnesinden de bildiğimiz üzere dünya bilinen uzay içinde toz zerresinden de küçük bir yer kaplıyor. Ancak Cosmos'da yavaş yavaş uzaklaşarak yapılan anlatım beni nefessiz bırakacak kadar rahatsız edici. Önce alıştığımız güzel mavi-yeşil gezegenimizi görüyoruz. Oradan uzaklaşıp aya, diğer gezengelere uzanıyoruz. Geldik mi güneş sistemine? Ne görkemli derken Samanyolu galaksisine geçiyoruz. Gerçek görkem burada yatıyor diyoruz. O kocaman galaksinin önemsiz bir köşesinde yalnız başımıza takıldığımızı görüyoruz. Üstad Douglas Adams'ın "Çoğunlukla Zararsız" olarak tanımladığı dünyamızdan daha da uzaklaşıyoruz. Komşu galaksiye göz atıyoruz. Vay anam vay derken, o da ne galaksi dediğin şey öyle bir iki değil, vıcır vıcır kaynıyor. Şu ana kadar tanımlanan 400 milyar galaksi var, altını çizelim şu ana kadar. Galaksiler, kara madde ve diğer malzemeleri eklediğinizde karşımıza evren çıkıyor. Evrenin genişliği her geçen gün arttığı için de karşımıza tezahür etmekte zorlandığımız bir manzara çıkıyor. Neil amcam soruyor, iyi hoş da evren dediğin şey tek değilse, ya daha fazlası varsa? Buyur burdan yak!!!
Rahmetli Cassini'den dünyamız

Güneş sistemi, mavi noktacık biziz.

Samanyolu Galaksisi ve bizim güneş sistemimizin yeri, dünya değil ;)

Evrende asılı duran galaksiler :p

Bilgisayarla oluşturulan tahmini evren görüntüsü ve galaksimizin güney
cepheden güneş alan konumu

Bu boncuk boncuk toplar çoklu evren teorisine göre oluşturulmuş evrenler.
Bundan da sınırsız var diyorlar. Yok artık!
Şimdi bu muazzam büyüklük karşısında 0,0000...00001 kütle tutan varlığımızı öğrenmemiz sonrasında ne yapacağız? İşte yol ayrımları burada başlıyor. Bir sonuca varmayı bırakın, daha çok soru ortaya çıkıyor. Güzel kardeşim Big Bang dediğin, evrenin başlangıcı dediğin andan önce ne vardı? Hani çok gelişmiş sandığımız az gelişmişliğimiz içinde oluşturduğumuz fizik kurallarına göre hiç birşey yoktan var olamaz ya, bir öncesi olması lazım? Kimi buna kolay cevap verir. Allah yaptı işte, haydi yallah diyebilir. Ok adamım, relax. Allah nasıl var oldu? Allah hep vardı, yaylan. Bizim idrakimiz yetmez, yallah. Neyse işin özü, sorulara farklı cevaplar, onlara yeni sorular ve yeni sorular sorabiliriz.
İşin Tanrı boyutuna ben girmeyeceğim. Çünkü burada tartışmak istediğim mesele o değil. Zaten çıkmaz sokak orası. Onu kenara koyalım. Onu anlatacak çok. Heheh hatta gündüz denen varlıkların geceyi dövmesi ile dünyamızın aydınlandığını anlatan büyük din alimleri de var.
Ben size bilimin vardığımız noktadan sonra neler önerdiği ile yola devam edeceğim. En son da simülasyon meselesine geçeceğiz. Ancak bu yazıyı burada bitiriyoruz ki gidin Cosmos'u internet üzerinden istediğiniz yöntemle bir izleyin.
Son olarak Douglas Adams'ın başyapıtı ve okunması şart olan "Bir Otostopçunun Galaksi Rehberi"nden bir alıntı ile işi bitirelim: "There is a theory which states that if ever anyone discovers exactly what the Universe is for and why it is here, it will instantly disappear and be replaced by something even more bizarre and inexplicable. There is another theory which states that this has already happened".
Kib, bye....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Gezi Notları: Bangladeş