Türk Usulü

Bundan 10-15 sene öncesine kadar vüzyona Türk filmi dendiğinde, belli bir vasatlığa para yatırıldığı anlamına gelirdi. Sinan Çetin'in Bay E'si geliyor mesela gözümün önüne. O nedir o? Ama "İstanbul Kanatlarım Altında" gibi güzel filmler de araya kaynamıştı mesela. Ancak istisnalar kaideyi bozmaz, o korkunç hababam devam filmleri, Şafak Sezer'li, Mehmet Ali'li filmler bir dönem o kadar fazlaydı ki türk filmi denince kafayı çevirirdim, para ödeyip gitmek bir yana dursun. Ferzan Özpetek'i, Fatih Akın'ı sokmadığımız bu sınıf içinde son yıllarda sinemada izlediklerim çok azdır, aralarından da belki 1 bilemedin 2 tanesini beğenmişimdir.

Türk filmi deyince gözümde şunlar canlanıyor: Kendini komik sana baya tiplerin rol aldığı anlamsız filmler, holivud çakması filmler, fazla deneysel filmler, fazla "sorunlara değinen" filmler, halkı ağlatarak para kazanmaya çalışan filmler... Son dönemde sinemaya götüren filmlerden çok, sinemada film izleme isteği üzerine kötünün iyisini seçip film izleme yoluna gittiğim bir gerçek. Zaten filmlere ulaşımın eskiye göre çok kolay olduğu bu ortamda, AVM içinde adamlar kiralarını çıakrsın diye bir dolu para bayıp filme gitmeyi sevmiyorum. Eskiden Akün'e, Kavaklıdere'ye, Kızılırmak'a haftada en az bir, bazen abartıp günde 2 kere gittiğim göz önünde bulundurulursa şu anki durum iç açıcı değil.

Tekrar dönersek Türk filmlerine... Son 6-8 aydır sanal ortamda izlediğim 5-6 film vardır. Hatırlayabildiklerimi kötüden iyiye doğru sıralarsam...

Ahududu Ödülü'nü Özcan Deniz ve Ya Sonra'ya veriyorum! Holivud çakması romantik komedi denemeleri maalesef Türk filmlerinde olmuyor, eğreti kalıyor. Çoğu zaman holivud bile romantik komedilerde çuvallarken onlardan alınmış hikayeleri kendi kimliğimizle harmanlayıp sunmaya kalktığımız zaman düz duvara gümmm diye geçiriyoruz. Deniz, tipik bir hikaye seçmiş kendine. Birbirlerine aşık olup evlenen, türlü zorlukların üstesinden gelen bir çift zaman içinde ayrı yollara gidiyor ama aşkları o kadar büyük ki birbirlerine geri dönüyorlar. Konu acayip klişe. Çiftin evini görüyoruz, İkea'dan döşemişler. İlişkilerini bir golden'la taçlandırmışlar. Adam çevresi tarafından çok beğeniliyor, yakışıklı yani. Kadın çok güzel. Siz öyle görmeseniz bile öyle yani, hikaye onların. bir de yan karakter olarak filmlerde gerekli gereksiz görünen Janset var. Eh, daha ne olsun? Valla adam gibi bir hikaye, karakterlerin alt yapısı, karmaşıklaşan ilişkinin neden o noktada düğümlendiğine bir açıklık? Bunlar fena olmazmış. Uzatmaya gerek yok. Vasatın oldukça altında bir film olmuş.



Ahududu Ödülü'nü paylaşan bir diğer isim Romantik Komedi. Film boyunca ne romantikliği, ne komediyi göremiyoruz ama ismi bu filmin. Aslında Ya Sonra'dan daha kötü olma kapasitesi var ama güzel kızlar ve yakışıklı erkekler var diye bir adım üste çıkardım. Holivud'un çok kullandığı "yeniden başlamak mümkün" temalı filmlerden esinlenerek başlıyor film (Bkz: Devil wears Prada, Sliding Doors). Efenim hanım kızımız işini de sevgilisini de bırakıp yeni bir hayata sevdiği arkadaşlarının da desteği ile adım atıyor. Ve birden American Dream, işi de yeni sevgiliyi de buluyor. Tabii ki sevgili ile problem çıkıyor. Ama aşkları gerçek olduğu için sonunda birleşiyor. Filmin sonu da S. and the City'den arak olarak bitiyor. Oyunculuklar o kadar kötü ki Sinem Kobal filmin en yeteneklisi kalıyor. Bildiğiniz Selena yani! Issız Adam'ı, Egin Düzyatan'ı, yılışık bir tipi jön olarak koymuşlar, bir manken kızımızı, Sinem'i ve Burcu Kara'yı güzel bayanlar olarak. Ama senaryo o kadar klişe ki oyunculuk yapmaya ihtiyaç hissetmemiş kimse. Hele Burcu Kara! Bu kadın hep bu kadar yeteneksiz miydi? Dizilerini izlemedim ama o kadar da kötü değildir diye düşünüyorum. Kötü işte. Holivud versiyonlarını tercih ediniz.



Arada kalmış bir film olarak Aşk Tesadüfleri sever. Yine Romantik komedi türüne yakın bir film olarak karşımıza çıkıyor ama bu sefer bir senaryosu var. Hafiften holivud esintileri alsak da (City of Angels, Serendipity, Sweet November) yine de hikaye de karakterler de bizlerden. Ankara'da geçiyor olması yüreğimizi ısıtıyor :p Ama sona doğru melodrama kayıyor, klişeleşiyor ve yine başarısızlık olarak bize dönüyor. Mehmet Günsur gibi bir hazineyi barındır ve bunu helak et, ayıp! Artık romantik filmlerin filmin sonunda birinin ölmesi ya da mutlu sonla birleşme ötesinde alternatif sonlar bulması lazım. Aksi takdir de temcit pilavı.



Bir adım öteye İncir Reçeli'ni koyuyorum. Feysbuklarda çok döndü, sonunda dayanamayıp izledim. Karakterler çok katmanlı, oyunculuklar (hanım kızımız dışında) başarılı ama yine hikaye kötü. Aslında iyi başlıyor, hatta düğüme ulaştığımızda alışageldiğimiz hikayelerden kırılıyor. Bir Love Story, Sweet November hissi yaratmıyor derkennnn hooppp dönüyoruz Sweet November Turkish Version'a. Filmin son 10-15 dakikası olmasa bile yine kötü değil diyeceğim. Ama doktorla karşılama, adamı sarsıp adamın bakkal hüseyin efendinin zorla oyuncu yapılmış hali gibi cevap vermesi, kızla geçen dramatik ve gereksiz ve duygudan yoksun sahneler neticesinde film batıyor.



Beğendiğim tek film bu dönemde Kaybedenler Kulübü. Bir hikayesi var, valla. Hatta o kadar ki yan hikayeler bile buluyorsun filmde. Karakterler katmanlı ve başarılı. Müzikler sahnelere uygun. İçinde bir aşk hikayesi var ve duygu sömürüsüne kaçmadan anlatıyor bunu. Bize birilerinin hayatından bir kesit sunuyor. Biz de izliyoruz. Herkes görevini iyi şekilde ifa ediyor. İçimizde bu filmi yüz kere daha izlerim coşkusu yaratmıyor ama zaten öyle bir tavrı da yok. İzle, sonra s.ktir git diyo. Biz de yapıyoruz ve kapatıyoruz.



Seçimlerim kötü olmuş olabilir, bundan türk sinemasını sorumlu tutamayız tabii ki. Açıp Bir Zamanlar Anadolu'da izlemeye yanaşmadım ben de neticede :) Ve lakin kötüyü de söylemeden geçmeyelim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Masalların gerçek sonları...