Kemikler tıkırdarken

Ve okur, ben ne dedim? Dizilerin sonu yok dedim. Buyrun bir dizi yorumu daha...

Ya ne izlesem, hımm onu mu bunu mu? Hımm yeni bölümü de yayınlanmamış diyerekten dizilere göz atarken hiç kaale alınmadan geçilen diziler olur ya? n azından bana öyle oluyor. İşte onlardan biri de Bones'dur benim için. Çünkü bilmem kaç sezonu geçmiş. Ben de aç da ilk sezondan izle hissiyatı yaratmamaktadır. Bakınca niyeyse çekici bir yanı gelmez. Lakin bu bünye kaç dizi kaldırdı, Bones'u mu kaldırmayacak?

Bir kaç hafta önce David Boreanaz hatrına bir bakayım dedim, hatta iyimser yaklaşıp her sezondan çakarım 4-5 bölüm bile dedim. Lakin daha ilk bölüm baydı. Görüntü kalitesi düşük (onlize izleme girişimi), saç modelleri eski, böyle kötü, tanıtıcı pilot bölümlerinden biri. Yok dedim olmicikk bu. Kapadım.



Sonra başka bir gün yeni sezonun yeni bölümüne denk geldim. Hadi Bismillah dedim, başladım izlemeye. Hımm fena değil diyerek baymadan bitirdim. Hatta yalan yok sardı bile. Eh hadi bir önceki -6. sezondan başlıyım izlemeye dedim. Atlaya atlaya izledim. Şu an yeni bölüm gelsin diye bekliyor muyum? Hayır! Ama boş vaktime denk gelirse izlerim.

Gelelim genel yorumlara... Başlayalım Emily Deschanel ile. Öncelikle Zoeey Deschanel'in ablası olduğunu öğrendiğimde şaşırdım. Tamam hoş kadın ama, o kadar da hoş değil. Karakteri ilk bölümde izlediğimde insani duyguları barındırmayan, herşeye bilimsel açıdan bakan, insanlardan kopuk bir karakter değildi. Bildiğin sıradan bir bilim insanıydı. Ve lakin zaman içinde kadını tuhaf bir yere çekmişler. Zaten sesi de bir tuhaflaşmış. İnanılmaz kalın ve dinlerken yorucu bir sesi var. Ama onun dışında rolü gayet başarı ile kotarıyor. Gerçek hayatta hamile olduğu için hamile rolüne bürünmüş bu sezon. Son dönemde kavuşmuş yavrusuna. Dizide de eli kulağında demektir.



David, David, David... abim sen çok yaşlanmışsın be... Nerde o dalyan Angel nerde bu sıradan FBI Agent karakteri. Kendini çok yormadan, sıradan bir rolü kotarıyor. Gelecek yıllarda geriye dönüp şöyle bir karakter vardı demezsiniz, bakın ben şimdiden adını çıkaramadım! Booth'muş, baktım.

Sonraaa... Böyle gerçekten hevesle izlemediğim dizileri izlerken (Bkz: Bones) genellikle başka bir işle meşgulken göz ucuyla izler olurum. Ütü yaparken, yemek yerken, kanepede uyuklarken... Bu dizinin en büyük zorluğu işte bunlardan en önemli aktiviteme balta vurması. Hem yemek yiyip hem de bu diziyi izlemek çok zor. Buldukları ceset-kemik karşımları, kurtlar, akan sıvılar... Bööğğ... Olmuyor. Ama ilk on dakikasını izleyip sonrasında uyuklamak için mükemmel. Sonunu görmemiş olmak da uzun vadede bir eksiklik yaratmıyor.

Diziyi bu kadar övdükten (!?) sonra 6. sezonda bir bölümü verdikleri ve kısmen pilot yapan The Finder dizisine de değinmeden geçmeyeyim. Dizilerin rutinleri olur ya, Bones'un da var. Kemikler bulunur, hemen araştırılır, son 10-15 dk içerisinde katil bulunur. The Finder bölümü rutini bozup başka birileri gözünden olayı/cinayeti çözüyordu ki oldukça başarılı bir bölümdü. Bölümün asıl elemanı Walter karakteri de bir sonraki sezon -şu an- bir dizi olarak karşımızda. İzlemek gibi bir girişimde bulunmadım ama tek bölüm için oldukça zevkli bir seyir sunmuştu.



İşte böyle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Masalların gerçek sonları...