Aman Petrol, Canım Petrol

Son günlerde gerek Türkiye'de, gerek dünyada yaşanan gelişmeler gündemi bir anda farklı bir boyuta taşıdı. Her gün aldığımız şehit haberleri ile ülke olarak yas tutmaktayız. Bunun yanı sıra yakın coğrafyamızda da sarsıcı gelişmeler vuku bulmakta.

Düşenin dostu olmaz... Bu her duruma uygulanabilecek bir atasözüdür. Arap Baharı diye adlandırılan otokratik rejimleri sarsan rüzgarlar Kuzey Afrika'dan Orta Doğu'ya, Arap Yarımadasına geniş bir alanı etkisi altına aldı. Ayaklanmaların sonu nereye varır belli olmaz, belki bu ateş söner gibi skeptik düşünceler Tunus'un Kralı'nın ülkeden kaçışı ile yavaş yavaş ortadan kalkarken, Mübarek'in yakalanması ve yargılanması süreci Bahar rüzgarlarının geçici bir meltem olmadığını ortaya koydu. Libya'da Kaddafi direnirken, Suriye'de Başer ülkede yaşananların bir iç mesele olduğunda ısrarcı bir şekilde dış dünyaya meydan okuyordu. Di'li geçmiş kullanıyorum, çünkü dün itibariyle Kaddafi de tarihin tozlu yapraklarında bir isim olarak kalacak.

Tarihin diğer tozlu yapraklarına baktığımızda karşımıza devrik liderlerden oluşan kalın bir bölüm çıkıyor. Fransız Devrimi Paris sokaklarında yayılıp yolunu Versailles'in kapısında bulduğunda o dönem Kral olan 16. Louis devrimciler tarafından yargılanmış ve giotin ile infaz edilmişti. Tarihin popüler isimlerinden biri haline gelen eşi Marie Antoinette de aynı sonla karşı karşıya gelmişti. Sayfalarda biraz daha ilerlediğimizde karşımıza Rus Çarı II. Nikolai çıkar. Ünlü Anastasia hikayesinin çıkış noktası olan II. Nikolai ve Romanov ailesi Bolşevik devrim sonrası kurşuna dizilmiştir. Gece saat 2'de uyandırılan ve ne olduğundan haberi olmayan aile onlara söylendiği üzere üstlerini giyinmiş ve aşağı inmişlerdir. Karşılarında buldukları ise imha ekibidir. Gerek bu iki isim gerekse burada sözünü etmediğimiz yüzlercesi için karşılaştıkları ölümün kaçınılmaz olduğu gerçeğini gözden kaçırmamak gerek. Otokratik bir rejim güden bu liderlerin/diktatörlerin yönetimleri süresince haklarına türlü baskılar, zorluklar ve hatta katliamlar yaşattıklarını unutmamak lazım.

Günümüze döndüğümüzde ise karşımıza bu otokratlardan Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi çıkıyor. 2003 yılında Amerikan'ın Irak'ı işgali sonrasında kanlı geçen bir süreç sonunda Saddam Hüseyin bir çiftlik evinin deposunda yakalanmıştı. Aşağıda da resmini gördüğünüz bu yerden çıkan Saddam Hüseyin ise tanınmaz bir haldeydi. Saçları ve sakalları uzamış, yüzü çökmüş ve her halinden psikolojik olarak da iyi konumda olmadığı anlaşılıyordu. İşgal iç savaşa dönerken dış güçler tarafından meşru kabul edilmiş bir yönetim oluşturulmuş ve Saddam Hüseyin'i yargılama süreci başlamıştı. Vakti zamanında dünyanın sayılı petrol rezervelerinden biri olan Irak'ın ve halkın başına geçmesi için Saddam Hüseyin'i desteklemiş, himayesi altındaki halkı kimyasal silahlarla katletmesi için silah sağlamış, komşusu İran'la savaşması için gerekli silah ve teçhizatı tedarik etmiş dış güçler, seneler sonra kendisini kanıtları bile olmayan bir suçtan hüküm giydirerek ülkesini işgal etmiştir. Sonrasında ise arka çıktıkları konulardan dolayı yargılanmasını TV'den canlı olarak izlemiştir. Hikayenin sonunu hepimiz biliyoruz.





Saddam Hüseyin'in saklandığı yer











Sene 2011... Mekan geniş petrol rezervlerine sahip Libya... Başında da kimi zaman deli olarak adlandırılan, kimi zamansa sağladığı petrol kaynaklarından ötürü çadırında kalınan ve hatta Versailles'ın bahçesinde çadır kurmasına izin verilen Kaddafi... Arap Baharları kapısına dayandığında ise iki arada bir derede kalan "dış" güçler... Önce kimi arka çıktı, iç meseledir karışılmaz dedi. Sonra arka planda neler oldu bilinmez bir kaç ay sonrasında isyancı birliklerin ülkenin gerçek temsilcileri olduklarını ilan ettiler. Dün aldığımız haberde ise 40 yıldır dokunulmayan bir otokrat Sirte'de bir su kanalında gizlenirken isyancılar tarafından ele geçirildi. Sonrasında dövülerek öldürüldü ya da kurşuna dizildi ya da ya da... Basında saklandığı su kanalından ölüsüne kadar bir çok fotoğraf yayınlandı. Tıpkı Saddam Hüseyin'in ölü oğullarını fotoğraflarının basında yer aldığı gibi Muammer Kaddafi'nin oğullarının da fotoğrafları basına düştü. Kısacası iki devrik lider için de yakalanmasını/öldürülmesini müteakip türlü aşağılayıcı ve rahatsız edici unsur basında yer aldı.


Muammer Kaddafi'nin yakalandığı yer


Düşenin dostu olmaz, evet. Halkına yıllarca eziyet eden insanların ölümünün üzücü bir yanı da yoktur. Ne var ki yıllarca bu eziyetlere ses çıkarmadan bir köşeden bakanların, zaman değişince etrafta boy göstermeleri, yaşanan iğrençlikleri, "zalim"in katlediliş fotoğraflarını ekrana taşımaları ise gerçekten üzücü ve zalimce olanıdır.

Kaddafi'nin ölümü Libya için ne getirecek bilemiyoruz. Aradan kaç ay geçti gerek Tunus gerek Mısır yeni anayasalarla, seçimlerle boğuşuyor. Bu işin sonunda "demokratik" bir devlet kurulacak mı ya da adı demokratik .. devleti veya .. cumhuriyeti olan ama başında yeni bir otokrat olan yeni devletlerle mi karşılaşacağız, göreceğiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Masalların gerçek sonları...