The World Was Never The Same Again

Hayatımıza giren her ani olay gibi onu da sindirmemiz zaman aldı. Anlamlandırmamız, altında yatan dinamikleri göz önünde bulundurmamız ve sonrasında tepki vermemiz kolay olmadı. İşte öyle bir olaydı 11 Eylül ya da 9/11 Amerikalıların dediği şekliyle. Olayın kendisi ve taşıdığı anlamlar o kadar büyüktü ki hala bugün bile tartışılması bitmemekte. ABD'nin ilk defa evinde bir düşman tarafında saldırıya uğramasından, ölen binlerce insana, sonrasında gelen ABD işgal ve müdahalleri ile ölen bin katı binlerce insana çok büyük bir etki yarattı. Bu etki de hayatımızın bir çok alanında kendini gösterme imkanı oldu. Amerikalıdan, İngilizine, Fransızından Türk'üne, herkes konuya ilişkin bir film yapmaya kalkıştı. Hatta bu film sevdası öyle bir noktaya geldi ki gerek 9/11 gerek Irak işgali türlü alt metinlerle bir çok filme konu oldu. 9/12 itibariyle gerçekten de the world was never the same again...



Yaşanan ve hala yaşanmakta olan bu süreç terör anlayışını, Müslümana ve İslam dinine yaklaşımı kökünden değiştirdi ve birbiri ile eş anlamlı hale getirdi. Bu ırkçı bakış açısı hala etkisini yitirmemekte.

Geçen 10 sene içinde yapılan icralardan beni en çok bayanlardan biri (çoğul, çoğul, çoğul maalesef) 24 dizisi oldu. Çıkışı gayet sansasyonel olan dizi, balon gibi sönderek yok oldu. Süresi ile eş zamanlı sahneleri ile ilk başta herkesi krana kilitleyen bu dizi, sakız gibi uzadıkça; Jack Bauer bir türlü ölemeyince, metin zayıf saçma aksiyon ağırlıklı bir senaryo ile yola çıkınca ve bunu bıkmadan bilimum sezon ekrana taşıyarak gerçek işkence nedir bize gösterdiler. Hayatımda denk geldiğim en antipatik dizilerden biri olmayı başardı (bir diğeri Chuck'tır mesela).



Bu sezon yine komplo, terörizm, ABD'nin bitmek bilmeyen ulusal güvenlik sıkıntısı bizi yeni bir dizi ile karşı karşıya bıraktı. Hoşgeldin Homeland!!!

24 faciasından sonra birkaç hafta yüzüne bakmamış, sonunda Claire Danes'in hatrına "azcık bi bakalım bari" dedim. Pilot bölümünden itibaren bende niyedir bilinmez "Bourne Identity" etkisi yarattı bu dizi. Hafiften de "Syriana" izleri buldum kendimce. Ama çok şükür ki 24'ten eser yoktu.


 


Başroldeki hırslı, prensipli, azimli vs (niyeyse hiç aksi bir karakter olmaz) genç ajanımız Carrie Mathison, ülkesini olası bir terör saldırısından korumak üzere bütün hayatını işine adamıştır. Annesinden kendisine yadigar bir psikolojik rahatsızlığı da olan Carrie, kafasını koyduğunu hayata geçirmek için her türlü yola başvurmaktan çekinmemektedir. Danes'in oldukça başarılı ve inandırıcı bir karakter çizdiği dizinin tabi ki ikinci starı Nicholas Brody (Damien Lewis). 8 yıllık esaret sonunda Amerikan askerleri tarafından Irak'ta bulunan Denizci Brody, ülkesine bir kahraman edası ile döner. Kızımız muhbirinden aldığı tip'ten ötürü Brody'den hiç haz etmez ve onun peşine düşer. Gizli kamera ile 24 saat gözetlemeye başlar. Gerek iç sahneleri gerekse bu gizli kayıtlardaki performansı oldukça inandırıcı Lewis'ın.

Son dönemde izlenmesi gereken, akılcı bir senaryo ve yüksek bir tempo ile karşımıza çıkan Homeland'i şimdilik bağrıma bastım. Sonu benzerlerine benzemesin inşallah diyor, tahtaya vuruyorum...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gezi Notları : Kamerun - Yaounde

Gezi Notları : Kuveyt

Masalların gerçek sonları...